KARADENİZ’İN MİMARİ İNCİSİ | SERANDER

Atalay Yılmaz


Oysa ambarında sakladığı altın sarısı mısırlarla beslemişti gök gözlü o çocukları. Nereden bilsindi bir gün onlar tarafından; onların çocukları tarafından unutulacaklarını, ölüme terk edileceklerini. Anılar sandığı, suskun yalnızlık, hüzünlü tarih: Seranderler...
Karadeniz sadece doğasıyla değil kültürel değerleriyle de güzel ve eşsiz bir bölgedir. Bunlardan birisi de “Karadeniz’in incisi” olarak adlandırdığım Seranderlerdir.
Kafkasya’dan Kastamonu bölgesine kadar geniş bir coğrafyada görülen seranderlerin (yöredeki diğer adları: nayla, paska, bagen) en güzel, sanatsal örnekleri Doğu Karadeniz bölgesinde bulunmaktadır. Serander Orta ve Doğu Karedeniz kırsal halk mimarisinin en güzel örneklerindendir. “Karadeniz’in incisi”dir.
 
Serander Nedir?
Gövde kısmı, tepesinde teker bulunan direkler üstüne oturtulmuş, 4x5 m. ebatlarında, geçme ve ahşap yığma tekniği ile yapılmış mısır/erzak ambarına Serander denir. 30-50 cm çapında olabilen yuvarlak/bombeli ağaç teker 4, 6 ya da 8 olabilen direklerin tepesine konmakta ve bunun üstüne de seranderin gövdesi oturtulmaktadır. Böylece direklerden tırmanan farenin, direğin tepesinde duran geniş teker nedeniyle seranderin içine girmesi önlenmiş olmaktadır. Farenin merdivenden çıkmasını önlemek için de önlem alınmıştır: Merdiven ya açılır kaldırılır (menteşeli) bir şekilde ya da ilk basamak yerden yukarıda (havada) yapılır. 
Seranderlerin ana işlevi mısırı kurutmak ve onu güvenli bir şekilde saklamaktır. Mısırın Karadeniz kültüründe önemli bir yeri vardır. Denilebilir ki serander mısırın çocuğudur. Bununla birlikte çeşitli yan işlevleri de vardır. Bir zamanlar hemen her evin yanında bulunan seranderler, gıda ambarı işlevini yerine getirmektedir. Buğday, mısır, fasülye, patates, meyve kuruları, turşular, baklagiller, fındık ve diğer kışlık ihtiyaçlar seranderde bozulmadan saklanabilmektedir. Serander’in anahtarı genelde evin en yaşlı ve söz sahibi kadınlarında bulunur. 
Elde edilen mısırın tamamı, ekşidiği ve acıdığı için bir seferde un yapılarak saklanamaz. İhtiyaç duyulduğunda seranderde bulundurulan taş el değirmeni ile öğütülerek yarma ya da değirmende un yapılarak tüketilir. 
Kastamonu’dan Artvin’e kadar olan bölgede seranderlerin işlevi hemen hemen aynıdır: Mısırı kurutma, saklama, gıda/erzak ambarı. Fakat dış görünümü, iç yapıları, aksamları, havalandırma tertibatları, bölümleri, merdiven tekniği, balkon yapıları, kat sayısı hep farklı farklıdır. Dolayısıyla sadece tek bir yörenin seranderini ele alıp sadece bunun üzerinden genelleme yaparak “serander”i tarif etmek ve teknik çözümleme yapmak doğru ve bilimsel bir tutum değildir. Dıştan bakıldığında ortak olan tek şey Direk, direğin üstündeki Teker ve Gövde’den oluşan siluettir. Fakat yakından bakıldığında her yörenin seranderinin kendine has teknik özellikleri, planı, formu olduğu görülmektedir. Genel olarak denilebilir ki “kaç adet usta varsa o kadar da serander çeşidi var”. Her usta kendi yöresine ait bir estetik/teknik form geliştirmitir. Örneğin Çayeli yöresinin seranderlerinin kendine has bir estetik/teknik özellikleri vardır. Tonya’nın seranderlerinin Taş Direk ve Taş Teker ile kendine has bir karakteri vardır. Bu nedenle seranderler üzerine yapılacak bilimsel çalışmalar yöresel düzeyde ele alınıp incelenmelidir. Çünkü kapalı ekonomi döneminde her yöre kendine has bir serander kültürü-tekniği geliştirmiştir. Bazı akademisyenlerin birkaç serandere, bir iki yöreye dayanarak genelleme yapmaları bilimsel yönteme uygun değildir.   
Aynı şekilde her yöre, seranderi farklı kavramlarla ifade etmektedir. Bölgede yüzyıllarca kardeşçe bir arada yaşayan çeşitli halklar, dil ve şive farklılıklarının etkisiyle “Serander”in 50’den fazla telaffuzunun doğmasına neden olmuşlardır.

  

  


Sıra ile Rize, Trabzon, Ordu, Giresun, Kastamonu’daki seranderler. 
 
Farklı Kelimeler ve Kullanımlar
 
Doğu Karadeniz’deki “Serander” adına ilişkin farklı olan kelimeler beş ana grupta toplanabilir:
1. Ksērándiro (Kserander, Hseranter, Serander, Serender) kaynaklı olanlar: Serander, Sarander, Serender, Selender, Seren, Serenti, Serinde, Sırander, Serende... 
 Serander, Yunanca “ksērándiro” kelimesinden; kurutma balkonu anlamına geliyor. (ksēros kuru + ándēro seki, balkon). “Kseranter”, Pontos Rumcasında Hseranter’e, oradan da Serander’e dönüşüyor. (Bir zamanlar Rumca’nın yoğun olarak kullanıldığı Çaykara’nın bazı yörelerinde şu an dahi “Kserander” kavramı kullanılmaktadır). Modern Yunancada da aynı kökten gelmek üzere “Ksirantirion” olarak geçer. Serander’e dair bütün telaffuz farklılıkların kaynağı bu kelimedir . Serander ve buna bağlı değişik telaffuzlar en çok Trabzon’da geçer, Rize’nin bir bölümünde ise ile “Serender” olarak kullanılmaktadır. Ordu’da daha çok seren, serende, Giresun’da ise serenti biçimleri kullanılmaktadır.

 
Trabzon Çaykara, Trabzon Tonya ve Ünye’den serander örnekleri. 
 
2. Nalia (ნალია) kaynaklı olanlar: Naliya, Naliye, Nalya, Nayla...
 “Naliya” ve diğer formları seranderin yerine başta Rize olmak üzere Artvin’in bazı yörelerinde ve Gürcistan’da da (ნალია: Nalia: Nalya) kullanılmaktadır. Ordu ili Ünye ilçesi Gürcü köylerinde de “Nalya” kelimesi kullanılmaktadır. Nalia’nın Gürcüce olması muhtemeldir. 
3. Paska kaynaklı olanlar: Paska, Paçka, Pahsa, Pahça, Pağsa, Pağça, Paşka... 
Paska kelimesi özellikle yoğun olarak Trabzon ili Sürmene ilçesi başta olmak üzere, Araklı’nın bir bölümünde, Rize’nin ise bazı yörelerinde serander yerine kullanılmaktadır.
Ayrıca şunu belirtmek gerekir ki “Paska” ve değişik telaffuzları (Paçka, Pahça vs.) Doğu Karadeniz’in birçok yöresinde “Basit, derme çatma kulübe” anlamında yaygın olarak kullanılmaktadır. Örneğin “Rahmetli o kadar fakirdi ki bir Pahçası bile yoktu...” denir.  Yani basit bir kulübe evi bile yoktu demektir... 

       

       
Trabzon Sürmene, Trabzon Araklı, Rize merkezde Pahça ve Artvin’de Bagen örnekleri 
 
Kulübe mânasına gelen Pahça, Paçka kelimesi mi “Paska”nın kaynağıdır yoksa tersi mi tam belli değildir, ancak aralarında bir ilinti olduğu kesindir. İlk seranderler gerçekten de “basit bir derme çatma kulübeye” benziyordu. Kod farkının (eğimin) giderilmesi amacıyla ilkel direklerin üstünde yapılıyordu. Bu yapı evrimini tamamlamış bir serander henüz değildir, kulübe gibidir, merektir. Kulübelerin (pahça) yetkinleşip daha sonraları estetik bir ürün olan serandere dönüşmesi nedeniyle o yörede serandere de Paska denmeye devam etti. Kanımca bir serander olarak Paska’nın kaynağı budur. Bununla birlikte basit derme çatma kulübelere de yine Pahça, Paska, Paçka denmeye devam etti. 
4. Bagen kaynaklı olanlar: Bageni, Bagen, Pagen... 
Bagen/Bageni başta Artvin olmak üzere Rize’nin Fındıklı gibi bazı yörelerinde serander yerine kullanılmaktadır. Fakat şunu hemen belirtmek gerekir ki “Bagen”, Artvin köylerinde basit kulübeler ve yerleşim yerindeki merekler için de (otluk-samanlık) kullanılmaktadır. Bagenin merek formundan çıkıp daha sonraları yetkinleşerek serander şekline geçmesinden sonra da bu kavram kullanılmaya devam etmiştir. 
5. Ambar: Özellikle Kastamonu/Çatalzeytin ile Sinop/Ayancık’ta direkli yapıya (serendere) “ambar” denmektedir. 
Artvin’den Ordu’ya kadar olan bölge içinde “ambar”, yukarıdaki kavramlarla (Serender, Nayla, Paska, Bagen ve türevleri) anılırken, Kastamonu, Sinop ve kısmen Samsun bölgelerinde serender yerine doğrudan onun işlevini gören “ambar” kullanılmaktadır. Bunun da nedeni sanırım Doğu Karadeniz dil ve kültürünün buralarda kırılma yaşamasıdır. Aslında Serender, Nayla, Paska, Bagen kavramlarının kullanıldığı yerlerde de “ambar” var ama bu kavramların açıklanması sırasında kullanılıyor. “Serender nedir?” sorusuna “erzak ambarıdır” yanıtı verilmektedir. “Ambar”, Artvin-Ordu arasında doğrudan serender için kullanılmaz, yöreye has ismiyle (Bagen, Nayla, Paska, Serender) anılır.
“Ambar”a ilişkin ikinci bir olgu da şudur: Serender, Nayla, Paska, Bagen ve türevi olan kavramlar doğrudan direkler üstünde duran yapıyı ifade etmektedirler. Ancak ambar (Kastamonu, Sinop, Samsun’da) hem direkler üstünde duran yapıyı hem de zemine, hatta Rize’nin iç bölgelerinde evin bir bölümüne, çoğunlukla hayat kısmına kurulu ve mısır, buğday/tohum saklama işlevini yerine getiren yapılar için kullanılmaktadır. Serender, Nayla, Paska, Bagen ve türevi olan kavramlar özel kavramlardır ve Doğu Karadeniz’de direkler üstünde duran yapıyı ifade ederken, Kastamonu, Sinop, Samsun civarında “ambar” hem direkler üstünde duran yapıyı, hem de zemine kurulan ve buğday/tohum saklanan kulübeler için de kullanılmaktadır. Özetlemek gerekirse Kastamonu’da hem direkli yapıya hem de direksiz mısır, buğday, tohum saklanan ahşap kulübelere “ambar” denilirken, Sinop/Ayancık ve Samsun’da direkli yapı hem “serender” hem de “ambar” kavramlarıyla anılmaktadır. 
“Ambar”a ilişkin üçüncü bir olgu da şudur: Orta ve Doğu Karadeniz bölgelerinin dışında kalan kimi illerde de zemine kurulu (direksiz) “ambar” denen ahşap yapılar vardır ve işlevi hububat/tohum saklamaktır. Örnek olarak Antalya/Elmalı-Kaş-Korkuteli’ndeki 400 yıllık buğday ambarları ile Balıkesir/Sındırgı ilçesi köylerinde bulunan 300 yıllık ahşap ambarlar (“Evli Ambar”) verilebilir. Örnekler daha da çoğaltılabilir tabi.

     

Kastamonu, Antalya ve Balıkesir Sındırgı’dan seranderi çağrıştıran ambarlar. 
 
Bazı Yöresel Adlar
 
Serandere dair yukarıdaki beş ana grupta toplanan kelimelerin yanı sıra bazı yöreler kendilerine has benzetmelerle serandere değişik adlar vermişlerdir. Şimdi bu kavramların neler olduğu ve anlamları üzerinde duralım.
a) Tekir: Özellikle Şalpazarı, daha az olmakla birlikte Ağasar, Vakfıkebir, Beşikdüzü civarında,  Şalpazarı’nın sınır komşusu Giresun’un bazı yörelerinde serandere “Tekir” denmektedir. Serander kültürün ve kavramının bölgenin kırsal kesimine geç gelmesi ve buralarda geçmişten beri Türk nüfusun yoğun olması nedeniyle kavram orijinalliğini yitirmiştir. Bu bölglerde yaşayan halk toplulukları seranderin görsel algısına dayalı olarak kendi kavramlarını üretmişlerdir. Bu bölgede serandere “Tekir” denmesi, her seranderde bulunan ve görsel olarak algılanan, direğin tepesinde bulunan yuvarlak “Teker” nedeniyledir. “Teker” kelimesi zamanla bu bölgelerde “Tekir” şeklinde söylenmiştir.
b) Mazu, mazi, mazı: Seranderin mimari/teknik yapısını bilmediğimiz sürece ona niçin “mazu” dendiğini anlayamayız. Farklı seranderlerde bulunan her direğin mimari/teknik yapısı hemen hemen benzer özellikler gösterir: 
1. Direğin tepe kısmı inceltilerek yaklaşık 20-25 cm. uzunluğunda, 6 cm. çapında bir mil ortaya çıkarılır. 
2. Ortası delik teker bu milin üstüne geçirilir. Mil tekerden bir miktar dışarı çıkar.
3. Tekerin ortasından çıkan milin bu fazlalık kısmının üstüne de ana taşıyıcı kiriş çakılır. 
Seranderdeki direğin tepesine teker geçirmekle öküz arabasının ahşap dingilinin ucuna teker geçirmek aynıdır... Dingilin iki ucunda da tekerin geçirildiği mil vardır. Seranderde ise direğin sadece tepesinde... Fakat ikisin de yapısı birbirine benzemektedir. Bilindiği gibi öküz ya da at arabalarında bulunan dingilin “teker geçirilen kısmına” mazu, mazi, mazı denmektedir. İşte bu benzetme nedeniyle bazı yörelerde serandere “mazu, mazi, mazı” denmiştir. 
c) Sayvan, seyvan, sayfan: Güneşten ve yağmurdan korunma amacıyla yapılan geniş sundurmaya sayvan denir. Rize Çayeli ilçesine bağlı Büyükköy’ü gezerken bu kavrama rastladım. Ancak “sayvan” başka il ve ilçelerde de seranderin orijinal adının yanında ikinci bir tanımlama adı olarak kullanılmaktadır. Tıpkı bazı yörelerde “Nalya nedir?” diye sorduğunuzda “serenderdir” yanıtı gibi. Yine birçok bölgede “Serander nedir?” diye sorduğunuzda “ambar, kiler” gibi genel tanımlama adlarını duymanız gibi. Sayvan, ikinci bir tanımlama adının dışında örneğin Trabzon Vakfıkebir ilçesinde mezralardaki derme çatma kulübeler için de kullanılmaktadır. 
d) Sarben, Sarbi: “Sarben”, serander yerine Hopa’nın bazı yerlerinde kullanılıyor. “Sarbi” sözcüğünü ise Trabzon Dernekpazarı’ndaki araştırmalarım sırasında Holo’da oturan 68 yaşındaki Süleyman Özdemir’den öğrendim. Dernekpazarı yöresinde evlerdeki gıda deposuna (ambar, kiler) “Sarbi” deniyor. İçindeki çeşitli raflarda, bölmelerde gıda ürünleri saklanan “sarbi”nin kapısı, fare girmesin diye oldukça kalın yapılmıştır. Trabzon’da bu türden; bir mekân içinde (örneğin seranderde) bulunan erzak bölmelerine “Sagonar” denmektedir . Bazı yerlerde serandere “sarben” denmesinin nedeni işte bu gıda ambarı işlevi nedeniyledir. 


Ambarda erzak bölmeleri; sagonarlar.
 
Estetik bir obje olması nedeniyle her görenin sevgi ve hayranlıkla baktığı seranderlerin gittikçe çürüdüğü, “ölmekte” olduğu da maalesef bir gerçek. Seranderler umursanmıyor. Galiba herkes çok meşgul. Seranderlerle birlikte Anadolu’nun; Doğu Karadeniz’in yüzlerce yıllık kültürel birikimi de; “Serander Kültürü” de ölüyor. Anadolu’nun zengin kültürel mozaiğinin bir parçası olan bu kültürü ölmekten kim kurtaracak? Herhalde Çinliler değil... Bizler; memleketini gerçekten sevenler, aydınlar…
Gerek Karadeniz’de ve gerekse Karadeniz dışında bölgeyle ilgili yüzlerce dernek ve vakıf var. İşe, her derneğin en azından üç beş seranderi küçük bir harcama yaparak tamir ettirmesiyle başlanabilir. Dernek salt “vergisiz kahvehane” olarak algılanıyorsa gerçekten yapacak bir şey yok. Şu unutulmamalı: Seranderler, bize bırakılmış kültürel, tarihsel bir mirastır; Karadeniz’in “incisi”dir. Karadeniz’le ilgili dernek ve vakıflar yerel yönetimlerle işbirliği içinde bir “serander onarım, bakım programı” oluşturmalı, tarihi boğaz (geçme) seranderlerin yıkılması yasaklanmalı, SİT kurullarınca tescilleri yapılmalıdır. Yerel yönetimler ve dernekler, seranderini geleneksel usullere uygun olarak tamir etmek isteyenlere malzeme desteği vermelidir. Bu çok mu zor?
Son dönemlerde Ordu Fatsa’da, Trabzon Atapark’da, Maçka’da, Rize merkez, Çayeli, Güneysu, Artvin sahil gibi yerlerde eski seranderlerin tamir edilerek parklara konulması, bazı yerlerde turistik dükkân olarak kullanılması oldukça sevindirici bir gelişme. Serander, gerçekten kültür turizmi açısından çok önemli. Bu olanak iyi değerlendirilmelidir. Serander kültürü birçok şekilde yaşatılabilir: Depreme dayanıklı konut olarak, mini işyeri, dükkân, cafe, yazlık ev olarak, tatil siteleri olarak vs. vs. Yeter ki bu kültürü anlayalım ve sevelim. Ona hak ettiği değeri ve önemi verelim.


Rize’de büyük ölçüde yenilenmiş bir serander
 

Rize'de prefabrik ev şeklinde bir serander uygulaması.
 
Serandere sadece bölgesel bir duyguyla da bakılmamalı. Mimari bir “fenomen” olarak ele alındığında bile onun ne kadar estetik, ne kadar işlevsel, ne kadar kendine has sağlam bir mimari yapısı olduğu görülecektir. Bunun için serandere yakından bakmak gerekiyor. Gerekli ilgi gösterildiğinde kültür turizmi açısından konut/mekân olarak öneminin her geçen gün artacağına inanıyorum. Seranderler sevimli ve estetik görünümüyle, sağlam bir mimari yapıya sahip olmasıyla bunu hak ediyor zaten: Sadece keşfedilmeyi bekliyor. Seranderler yalnızca Karadeniz’in değil, “kültür turizmi” açısından Ege, Akdeniz vd. bölgelerin de “incisi” olmaya adaydır.