RİZE ARAŞTIRMALARI VAKFI’NDAN DOĞU KARADENİZİN İHYASINA KATKILAR
Recep SEYHAN
Rize Araştırmaları Vakfı (REVAK), son beş yıldır tarihe kayıt düşen bir dizi çalışma yapıyor. Ömer Erdoğan, Ömer Arısoy, Hızır Tutan, Muhammet Erdoğan, Ramazan Minder, Abdullah Kazdal, İshak G. Güvelioğlu’nun gayretli çalışmalarıyla İstanbul’da kurulan vakıf, bugüne kadar (başta Rize Şer’iye Sicilleri1, 2 ve Rize Defteri 1, 2, 3 olmak üzere) 20 civarında eser yayımladı. Vakıf çalışmalarının ağırlığı çoklukla vakıf başkanı Ömer Erdoğan’ın üzerinde. REVAK, geçtiğimiz günlerde çok önemli bir çalışma daha yaparak Sultanahmet’te Türk ve İslam Eserleri Müzesinde Köyde Mimari Doğu Karadeniz adıyla bir sergi açtı. Açılış; Kültür eski Bakanı Nabi Avcı, kültür bakanlığı eski Bakan yardımcısı Zeytinburnu Belediyesi Başkan adayı Ömer Arısoy, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Beyoğlu Belediye Başkan adayı Haydar Ali Yıldız, serginin birinci derecede emektarı Doç, Dr. Orhan Özgüner, Yedi Renk Tek Yürek Çatısı altındaki Türkiye’nin farklı yörelerinde temsil edilen çok sayıda sivil toplum kuruluşunun ve davetlilerin katılımıyla 18.01.2019 Cuma günü gerçekleşti. Açılış konuşmasını yapan vakıf Başkan Erdoğan, konuşmasında özetle şöyle dedi:
Bu sergiden öncelikli muradımız, elbette mimaride gözden kaçırdığımız, hatta bir kısmını neredeyse kaybetmek üzere olduğumuz incelikler üzerine yeniden düşünmek ve düşündürmektir. Özgüner Hoca’nın titizliği ve emeği sayesinde belgelenen eserler, o günün teknik şartlarında taşın ve ahşabın tabiatla harikulade kaynaşmasını yansıtıyor. Gündelik hayatın içinden desenler de taşıyan bu sade yapıların imar/inşa üslubu bugünkü mimarlarımız için de ilham kaynağı niteliğindedir. Bu sergi, aynı zamanda, kültürel kodlarımıza dair önemli ipuçları veren Türk evinin Karadeniz’deki yansımalarını da sunuyor. Türk Evinin coğrafyadaki diğer çeşitlenmelerini de göz önünde bulundurursak, bu inceliklerin farkına varmayı önemli bir kazanç saymalıyız. Bu noktada akademyamıza büyük görevler düşüyor. Köylerimizin dokusu değişiyor, klasik mimarlık anlayışımızı yansıtan eserlerin sayısı günden güne azalıyor; kaybolan eserlerin yerine tıpkısını inşa etme etmek, bir kalan az sayıdaki eserlerin tescillenip koruma altına alınması oldukça önem arz ediyor”.
Sergi, 15,02.2019 ‘a kadar adı geçen müzede sanatseverlerin gözlemlerine açık olacak. Sergi, Samsun-Artvin (Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Hopa, Gümüşhane) hattında Orhan Hoca’nın 60’lı yıllarda bölgede çektiği resimlerden oluşuyor.
Sergiyi gezenler; estetiğin, mimarlık sanatının değil sadece; tarihin ve kültürün hattında da gezinmiş oluyorlar. Hocanın bu çalışmaları yaklaşık elli yıl önce ODTÜ yayımı olarak kitaplaşmış; fakat o tarihten sonra kendisi bu eserleri özenle muhafaza etmiş. O yıllarda Hoca’nın bu çalışmalarını ODTÜ finanse etmiş ve her türlü araç gereç desteğini sağlamış. Bu bize şunu düşündürdü: Üniversitelerin işi bu gibi çalışmalar olmalı. Üniversite dediğin (üniversite içinden veya dışından) kabiliyeti olan, üretebilen, geriye kalıcı eserler bırakabilecek kabiliyetleri bulup değerlendirerek onlara destek verir. Ülke birikimine değer katmak, üretmek… Üniversite kavramı karşılığını ancak böyle bulabilir.
Sergideki fotoğraflar sadece evlerden ibaret değil; serender (nayla), konaklar; köprüler, eşyalar (halılar, kilimler, peşkirler, peştamallar, keşanlar, sepetler, kaşıklar, dolaplar, iskemleler, çatmalar, tekneler, kiremitler, taş ve tuğla işçiliğinin değişik ürünleri, Arnavut kaldırımı taşları, kapılar…) ev planı çizimleri de yer alıyor. Sadece bu değil Orhan Hoca bölge mimarisinin yanında, pazaryeri, mahalle, köy, oba, mezra, yayla gibi yerleşim birimlerindeki günlük hayatın akışı içinden görüntüler de almış. Bu şu demektir: Bu fotoğraflarda bir dönemin tarihi var, folkloru var, kültürü ve sanatı var. Yazık ki bu fotoğraflardaki kültürel zenginlikten günümüze ulaşan eser sayısında epeyce azalma var. Bu da yapılan çalışmanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Bizi geçmiş ile iletişime geçiren fotoğraflarla tarihe kayıt düşen Özgüner Hoca’ya göre köydeki mimarinin ardında iki kuvvet vardır: Zaman ve tabiat. Hocaya göre, yöre insanı (özelde köylüler) bu iki kuvveti doğru ve yerinde kullanmışlardır. Bu yorum bize şunu düşündürdü: Mimarlık ve mühendislik “eğitimi bulunmayan” ve çekirdekten yetişen (eskilerin tabiriyle alaylı olan) bu insanların Lonca ve Ahilik teşkilatından tevarüs eden usta-çırak ilişkisinin önemli bir taşıyıcısı durumunda olduklarını söyleyebiliriz. Hoca’nın bize ilettiği bu belgesellerden günümüz mimarlarının alacağı çok ders var.
Recep Seyhan
Klasik Karadeniz Mimarisi
https://www.dunyabizim.com/gezi-mekan/rize-arastirmalari-vakfindan-klasik-karadeniz-mimarisine-dikkat-ceken-bir-sergi-h32999.html