RİZE’DE BAKIRCILIK

Şaban Dal


Bakır Güğüm
Bakırcılık sanatının işçiliği en zor işlerinden biri güğüm yapımıdır. Biçimi ve ölçüleri çok önemli. Aynı zamanda su konulduğunda suyu sızdırmayacak hassasiyette olacak.  
Güğümün büyüklüğüne göre bakır levha seçilir ve yuvarlak levha iki parçaya bölünür. Büyük çelik ağızlı makas yardımıyla düzgünce kesilen parça boru biçimine getirilerek kenarlarına diş açılır. Bu diş açma işlemi mahalli dilde çafi açma diye de tabir edilir. Çafi makası normal makastan daha kısadır ve bakır levhanın kenarında diş açar. Açılan dişler karşı tarafa gelen levhanın dişleriyle birleştirilerek bir birine sabitlenir ve kaynağa hazır hale gelir. Bakır kaynağı toz halindedir ve içeriğinde pirinç, çinko ve bakır parçaları vardır. Bu karışım boraks denilen kimyasal toz ile karıştırılır ki eriyik hali açılan dişin arasına iyice nüfuz etsin ve kaynak olan yerden suyu sızdırmasın. 

                               
Rize güğümü model olarak kendine mahsus bir biçim taşır. Rize istemlisi ya da büyük testi diye adlandırılan, bazıları kapaklı büyük güğümler eskiden çeşmeden evlere su taşımak ve evde muhafaza etmek için kullanılırdı. Çeşme uzaksa kadınlar testinin sapını koluna geçirir, alt kısmını beline koyarak; erkekler ise omzunda taşır.
Komşu illerden Trabzon ve Giresun güğüm ve testileri şekil itibariyle değişkenlik gösterir. Bilhassa Giresun şekli Rize ve Trabzon’dan farklıdır.


Bu kaynak işleminin ardından bakır güğümün taslak aşamasına geçilir. Güğümün omuz tabir edilen gövdesi şimşir ağacından yapılma tokmaklarla şişirilip taslak yani omuz husule getirilmiş olur. Bu aşamadan sonra boğaz denilen güğümün ağız kısmının monte edilmesine sıra gelmiştir. Güğümün boğazı gövdeden daha kalın bakır levhadan boru şekline getirilen parçadan yapılır. Takribi on santimden kısa bir borudur bu. Boğaz denilen bu parçayı monte etmek için güğümün gövdesinin üst kısmına bir örs ve çekiç yardımıyla çentik biçiminde yatak açılır ve boğaz bu çıkıntıya geçme yöntemiyle yerleştirilir. Onu da bakır kaynağıyla kaynak yapmak gerekir, yüksek ateşte o bölge kor haline gelinceye kadar ısıtılarak işlem gerçekleştirilir. Böylece güğümün gövdesi, mahalli tabirle karboğası meydana çıkmış olur. 
Daha sonra güğümün tabanı yani bakırcı terimiyle dibi gövdeye ölçülü hale gelmesi için yer örsüyle ve tokmak yardımıyla çukurlanır. Dip gövdeye yani karboğaya monte edilebilmek için yine gövdenin alt kısmına yani güğümün eteğine çafi makasıyla diş açılır. Ardından iki parça biribirine geçirilerek örs ve çekiçle monte tamamlanır. Bu kısım da bakır kaynağı ile biribine kaynatılınca güğümün ilk hali ve şekli ortaya çıkmıştır artık. 
Sıra daha ince işçiliklere gelmiştir. Ortaya çıkan eşya dövme işleminden önce tuz suyu ile yıkanır, sonra yüksek ölçekte ateşle ve körükle kor haline getirilen mangal kömüründe güğüm iyice tavlanır, böylece kızıl bakır rengine ulaşılır. Güzelce kurutulduktan sonra gövdeye uygun örs yani karboğa örsü ve karboğa çekici ile inci tanesi gibi çekiçlenerek dövme bakırın sureti ortaya çıkar. Daha sonrasında güğümün burnunu çıkarma işlemi yapılır. Burun hem güzel hem fonksiyonel olacak. Güğümün son noktasını koymak için sapı takılır. 
İçerisi su doldurulup su sızdırmadığı kontrol edildikten sonra artık satış için raftaki yerini alabilir. 
En güzel güğüm elbette su sızdırmayan güğümdür. Diğer güzellikler sonra gelir. Şekli çok güzel olup da su sızdırıyorsa hiç kıymeti olmaz. Biçimi yani bakırcı deyişiyle resimi güzel olmasa da suyu sızdırmaması muteberiyeti için yeter.

Kazan
Bakır kazan yapmak için bakır levhanın dikdörtgen şekilli olanı alınır, silindirik şekilde güğümde olduğu gibi çafi makası yardımıyla dişleri açılıp kaynakla biribirine monte edilir. Kazan örsü ve şimşir tokmak yardımıyla gövdenin etek tabir edilen alt tarafı dışa doğru açılmak suretiyle tabanının yani bakırcı tabiriyle dibinin monte aşamasına geçilir. Kazanın tabanının gövdeye monte edilmesi işi, bilhassa büyük kazanlarda çok yorucudur, çünkü 20 kiloluk büyük yayla kazanının tabanı monte edilirken kaynak verilmesi zor bir işçilik ister. Kaynağın muntazam olarak verilmesi ve ateşin iyi ayar edilmesi ayrı bir ustalık gerektirir. 

                
Rize’de yaklaşık 50 sene önce yapılmış lahana kazanları. Altı, gövde eğimi, kapağı, sapı hem fonksiyonel hem de estetik. Ateşin üzerinde dura dura kararmış. Bunların yemek pişirmek için kullanılan daha küçükleri ve bazı köylerde turşu kazanı ve bal kazanı adlarını taşıyan daha büyükleri de olur.

Tabanın montesi gerçekleştirildikten sonra aynı güğümde olduğu gibi parlak diye tabir edilen tuzlu suyla yıkanıp dövme işlemine geçilir. İyice kurutulan kazan boyutuna göre örs ve çekiçle dövme işlemiyle ortaya çıkar. Daha sonra sapı takılır ve satışa hazır hale gelmiş olur. 
Kazanın güğümden farkı satıldıktan sonra kalaycı ustası tarafından içinin kalayla kaplanması hususudur. Kalayın uygulanması güğüm ve ibrik hariç bütün bakır eşyalarda tatbik edilen bir işlemdir ki bunu ayrıca anlatacağız.

Bakraç
Bakraç yapımı güğüm gibi çok işçilik gerektiren ve dolayısıyla fazla zaman aldığından ustanın yevmiyesini çıkaramadığı bir mutfak eşyasıdır. Bakracın karnı şişik olanına karpuz bakraç, küçük kazan gibi olanına da kazan bakraç denilir. Yapımlarının işçilik aşamaları aynıdır ama kazan tipi bakracın ilaveten kapağının şekli itibariyle fazladan bir işçilik yanı vardır. 
Bakır levha yapılacak bakraç boyutuna göre kesilir. (Bakracın beş kilo yoğurt alacak kapasitede olması genel ölçüdür, nadiren daha küçük veya daha büyük boyutta olanı özel siparişle yapılır). Bakracın bakırı kesilip boru biçimi haline getirildikten sonra çafi makası yardımıyla dişleri açılıp biribirine kenetlenir ve bakır kaynağı uygulanır. Sonra eğer karpuz bakraç olacaksa gövdesine içten şimşir tokmakla vurulup şişirilir ve gövde silindirik halden şişman şekle sokulur. Sonra tabanını yine çafi makasıyla diş açıldıktan sonra kaynak yardımıyla taban takılır. Ardından tuz suyu ile yıkanıp yüksek ısı ateşiyle kızıl rengi alması sağlanır. Daha sonra kurutulup perdah çekici ile perdahlanıp inci tanesi gibi dövme izi sürülür. Bu işlemin ardından sapı takılır ve karpuz bakraç ortaya çıkmış olur. Kullanılması için kalay tatbik edilir. Genellikle kalaylama işlemi satıldıktan sonra yapılır.

                           
Rize, Trabzon ve Giresun’da kullanılan bakraç tipleri. Kazan tipi veya Giresun bakracı adıyla bilinenleri de vardır. Bağ bahçeye sıvı yiyecek taşımak için kolaylıkla kullanılanların kapağı da arazide sahan, tas ve bardak yerine geçer. Uzun ve düz kapaklı, karınlı bakraçlar ise daha çok yoğurt mayalamak ve süt, yoğurt, ayran taşımak için kullanılır.


Kazan tipi bakracın yapımı da karpuz bakracın yapımı aşamalarından geçer. Yalnız karpuz bakraca içten şimşir tokmakla vurulup şişirildiği gibi değil de kazan tipi bakraç eteklenerek yani alt tarafı genişletilmek suretiyle açılır ve tabanı takıldıktan sonra parlak işlemine geçilir. Parlak işlemin ardından gövdesi perdah çekici ve örsün yardımıyla çekiçlenip gövdesi tamamlanmış olur. 
Kazan tipi bakracın kapağındaki özellik kapağın aynı zamanda sahan-tas gibi kullanılmasıdır. Şöyle ki, kapağın biçiminin sahan gibi olması için tutamağı kapağın üstüne monte edilir ve bu tutamaç hem tas veya sahanın ayağı gibi olur hem de kapaktır. Bu bakımdan bu kapağın kazan tipi bakracın işçiliğine yakın uğraşısı vardır. Kapak da tamam olunca kazan tipi bakraç bitmiş olur. Kazan tipi bakraca Giresun bakracı da denilir. 

Hamur Teknesi veya Leğeni
Hamur teknesi tek parça, yuvarlak, genellikle bir milim kalınlıktaki levhadan yapılırdı. Yuvarlak bakır yapılacak teknenin boyutuna göre seçilir ve yer örsünde şimşir tokmakla dövülerek yayvan tencere biçimine yakın bir şekle getirilir. Bu taslak parlak yani tuzlu suyla yıkandıktan sonra yüksek kalorili ocakta iyice kızdırılıp suya sokulur ve kızıl bakır rengi aldıktan ve kurutulduktan sonra kenarına demir çubuk sarılır ki ağzı esnemesin ve daha fazla dayansın. Ardından perdah çekiciyle gövdesi ve tabanı dövülür, kenarına duvara takmak için kulpu takılır. Hamur yoğurma teknesi kalaya hazır halde raflardaki yerini alır.

                                    

Hamur teknesi adından da anlaşıldığı gibi ekmek ve diğer hamurları yoğurmak için kullanılır. Tek parça bakırdan helvane tencere ustalığı ile yapılan, asılması için kulplu bir kaptır.

Tencere
Bakır tencere hamur leğeninde olduğu gibi hangi ebatta yapılacaksa o boyutta yuvarlak bir bakır levha yer örsünde çukurlanarak şekli belirlenir. Daha sonra helvane biçimi denilen hamur leğenine benzer şekil çıkartılarak gövdesi/ perdahı çekiçlenmek yani dövme yapılmak üzere parlak suyu ile yıkanıp yüksek harlı ateşte kor haline gelinceye kadar ısıtılır. Ardından suya daldırılır ve istenilen kızıl bakır rengi elde edilince çekiçlenip dövmesi ve ağız kısmı yani kapağın içinde döneceği dudak kısmı belirli hale getirilir. Sonra kapak bakırının ölçüsü belirlenir, yer örsü ve şimşir tokmak yardımıyla kapak tamamlanıp tencerenin içinde denenir, çevirince çıkarmış olduğu sese göre iyi olduğu veya olmadığına karar verilir. Düzeltmeler yapıldıktan sonra tenceremiz kalaya hazır hale gelmiş olur.

                       
Helvane tipi tencerelerin kullanma alanı çok geniş olduğundan çok fazla yapılır ve satılırdı. Tek parça bakırdan dövme olarak tasarlandığından ısıyı mükemmel iletir, pilav ve yemek çok güzel pişer, tadı da güzel olurdu.
Dik tencere ise şekli itibariyle Trabzon kuşhanesi şeklidir. Daha çok kara lahana yemeği ve lahana sarmasını pişirmede kullanılırdı. Hatta çoğu çelik tencerenin atasıdır diyebiliriz.

 

Bundan başka silindirik tencere, Rize tabiri ile dik tencere denen bir türü vardır. Bunun yapılışı biraz farklıdır: Dikdörgen bakır levha silindirik hale yani boru biçimine (kısa ve geniş boru biçimine) getirilip çafi makasıyla dişler açılır ve her iki kenar birbirine kenet biçiminde birleştirilip kaynakla tutturulur. Sonra tabanı yani dibi diş açılıp kaynakla gövdeyle birleştirilir ve dik tencerenin gövdesi ortaya çıkmış olur. Kapağı da helvane tencere biçimi gibi yapılır. 
Dik tencere genellikle kara lahana çorbası ve lahana sarması gibi yemeklerin pişirilmesinde tercih edilen tencere tipidir.

Baklava Börek Tepsisi
Yapılacak tepsi ebadı tespit edildikten sonra dairevi bakır tablanın kenarları yer örsünde çukurlanıp kıvrılır, böylece tepsinin taslağı ortaya çıkar. Daha sonra tabanı ve kanarları parlak işleminden sonra dövülür, kenarına esnememesi için demir çubuk sarılarak imalatı tamamlanır. 
Tepsi ve sininin yapılışı görünüşte çok kolay gibidir ama ustalığı tabanındaki esnemesiyle alakalıdır. Tepsinin ağzı iyi bağlanamazsa tabanı dang dung diye ses çıkarır. Ayrıca baklava şerbetinin tepsideki dağılımı da çok önemlidir. Tepsinin yapımındaki püf noktaları bu simetriyi iyi tutturmaktadır.

Bakır Çaydanlık
Bakır çaydanlığın bakırcılık sanatında en zor işçilikli eşya olduğunu söylersek mübalağa etmiş olmayız. Çünkü dört parçanın uyumu sözkonusudur. Tabanı gövdesine, kapağı emzik denilen çayı dökmeye yarar ibriğine yakışır ve yaraşır olmalıdır. Gövdeyi yapmak için imalat aşamalarını anlattığımız güğüm gibi bakır levha geniş biçimde kesilir, silindirik şekilde biribirine kenetlenmesi için çafi makasıyla dişleri açılır, kenetlenme kaynakla geçekleştirilir. Ortaya çıkan şekil içerden şimşir tokmakla istenilen biçim ve şekil elde edilinceye dek dövülür. Daha önceden tasarlanan ibrik veya emzik gövdeye ustanın kendi yöntemiyle ya kayak ya lehim ya da perçinle monte edilir. Tabanı diş açılmadan, geçme tabir edilen sistemle
tabanla gövde biribirine sarmal biçiminde kenetlenir. Daha sonra kapağı hazırlanır. Çaydanlığın gövdesi çekiçlendikten sonra sapı da takılır ve çay demleme gereci olarak bakır çaydanlık hazır hale getirilir. 

Eskiden bu çaydanlıklar için ayrıca demlik olmazdı, olsa da porselen demlikle iktifa edilirdi. Daha sonra demlik yaygınlaşınca çaydanlıkların üstüne yine aynı yöntemlerle fakat ayrı biçimde bakır demlikler de fazla olmazsa bile yapılır olmuştur.

Bakır Süzgeç veya Kalbur
Bakır levha hamur leğenindeki gibi tasarlanıp kenarları sargılanır. Delikler için düz daireler halinde veya çiçekli şekiller çizilir. Zımba denilen ucu sivri kalın çiviye benzeyen bir alet ve çekiçle çizilen şeklin üzerinden delikler açılır. Kevgir kalaylandıktan sonra kullanıma hazır hale gelir.

Bakır Sefer Tası
Eskiden yemekleri bir yeden bir yere taşımak için ister bir kişilik ister iki kişilik taslar imal edilirdi. Bu taslara özel geçmeli kapaklar yapılır, üst üste ölçümü yapıldıktan sonra tasları birbirine kenetlenmesi özel tasarımlı saplarla sağlanırdı. Sefer tasının gideceği yerde sapların kiliti çözülünce taslar yemek servisine hazır hale gelirdi.


Üç kaplı bakır sefer tası.

Tas (Hoşaf yahut Yoğurt Tası)
 Bakır tasların en eski mutfak gereçlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü en eski medeniyetlerin kalıtlarında tasın mutfak eşyası olarak sahan ile birlikte var olduğunu görürüz.
Yapımına gelirsek; tasın ebadına göre bakır seçilir ve derin biçimde çukurlanmak üzere şimşir tokmakla set biçiminde dövülür. Gövdesi epeyce yuvarlak şekilde şişirildikten sonra tabanına ayağının geçirilmesi için kanal açılır ve ayak o kanala dövme tekniğiyle geçirilir. Daha sonra gövdesi perdah örsü ve çekiciyle dövülerek tamamlanır. Kalaylandıktan sonra hoşaf veya yoğurt yemek üzere kullanıma hazırdır.

                      
Bakır mutfak malzemelerinden: Süt sağmak ve su dağıtmak için yapılan yandan saplı kutular, bakraçlar ve maşrabalar; özellikle muhlama-hoşmer yapımı için çok önemli olan
tavalar (sapının uzun demirden olması ateş üstünde kullanıldığında demirin bakırdan geç ısınması ve muhlamayı yapanın elinin yanmaması içindir); süt ve yoğurt yemek için ortaya konulan büyük taslar (tek parça bakırdan yapılır ve sonrada ayağı takılarak estetik olması sağlanır); önceleri büyük sahanlar revaçtaydı ve sininin-sofranın ortasına konulan büyük sahandaki yemekten herkes çalakaşık yerdi. Çok yakın zamanlarda sofra kültürüne tek kişilik sahanlar-tabaklar girecektir. Bir de farklı amaçlarla kullanılan kapaklı küçük ve estetik sahanlar var. Rize’nin bazı köylerinde bunlara muhlama albeçisi veya bal tabağı denir.

 


Bakırcılığın Sırdaşı: Kalaycılık
Bakır kap kacak yapım aşamasından geçtikten sonra kullanılmak için iç yüzeyinin kalay ile kaplanması lazımdır. Sadece güğüm ve çaydanlığın iç yüzeylerinin kalaylanması gerekmez çünkü sadece su ile irtibatlı oldukları için okside olmaları mümkün değildir.  Oksitlenme tuz ve şekerden olur. 
Kalaylamayı kalaycılar yaparlar. Kalaycı ustası önce kalaylayacağı kabı güzelce temizler. Körükle mangal kömürünü tutuşturup nişadir ile akıcılığını sağladığı kalay metalini bakırın kalaylanacak yüzeyine tatbik eder. Kalaycı elindeki pamuğu ile sıkıca bastırıp kalay eriyiğini kabın bütün yüzeyine yayar, gereken tav derecesini temin ederek yüzeyi tertemiz yaparak işini tamamlar. 
Rize Bakırcılar Sokağı’nda günümüzde aktif olarak iki kalaycı ustası kalmıştır. Yaşları 70’e merdiven dayadığından ve mesleği sürdürecek çırakları olmadığından gelecek günlerde kalaycılık Rize’de son bulacak gibidir.

                                                    
Bakırcılık sanatının olmazsa olmaz aletleri; demir ve ağaç çekiçler, makaslar, maşalar, kelpetenler, eldemiri ve örsler.