SAMİ KUMBASAR'LA GEÇMİŞE, RİZE'YE ve SİYASETE DAİR...

Sami Kumbasar


Sami Kumbasar Rizeli bir politikacı. Ailenin kökleri çok eskilere dayanıyor. Dedesi, babası yakın dönem eğitim tarihinin, hukuk ve siyaset hayatının, resmi veya mahalli idareciliğin içinden geliyor. Kendisi diş tabibi, üç dönem CHP’den Rize milletvekilliği yapmış. Son yıllarda Rize kültürü ve tarihiyle daha yakından ilgileniyor. Ayrıca hatıralarını yazıyor. 
Onunla ailesinden, köyünden başlayarak Rize ile ilgili hatıralarını, hafızasının derinliklerinde kalanları, siyasi hayatını, tecrübelerini konuştuk.

Aile Kökleri ve Büyükleri
Sami bey, ailenizden, köyünüzden başlayalım isterseniz…

Fahrettin Kırzıoğlu hoca Kars Tarihi’nde bizin geçmişimizden de bahsediyor. Koman Kıpçaklarından, Kıpçak Türklerindeniz. Bizim aile Kafkasya’dan 1204 senelerinde gelmiş.


Cimil Başköy’deki 450 yıllık Kumbasarlar konağı. Rize’deki en eski konak. Maalesef 1970’te yandı. (400 metrekare, 20x20 cm. ebadında özel ve çivisiz ağaç kirişler kullanılmıştı içinde.

Nereden? Mahal olarak biliyor musunuz?
Gürcistan’dan. Hıristiyan olarak geliyoruz tabii, burada Müslüman oluyoruz. Bizim aileden Kubasar diye bir başbuğ var, aile lakabımız, sonra soyadımız da oradan geliyor, ona Trabzon’daki roma idaresi görev veriyor. Savaşçı millet, İspir’i Selçuklulardan geri alan bu askerler.


Babam Fikri Kumbasar’ın (1896-1966) 65 yaşında iken çekilmiş bir fotoğrafı. Maliye müdürlüğü, Hopa kaymakam vekilliği, Şemdinli kaymakamlığı görevlerinde bulunmuştu.

Peki aile önce gelir gelmez Cimil’e mi yerleşti?
Hayır, Kalahoraf’a yerleşmişiz. Kars’tan geliyoruz. O zaman denizden geliş yok. Aile 1916-1918 Rus işgali sırasında Rize’yi terk etti; gittik, Tokat, Amasya, Gümüşhacıköy civarlarında kaldık. Ruslar çekilince geri döndük. Dedem Rize’de hapishane müdürüydü o zaman. Kalktı gittiler, 4 çocuk muhacir oldular. Hem Mahmut Koloğlu’nun, hem Mehmet Bilgin’in ve diğer araştırma yapan yazarlarımızın kitaplarında bahsediliyor bunlardan. Kalahoraf’tan en son Cimil’e gitmişiz.

Oraya nasıl, niçin gelmişsiniz?
Ölüm korkusundan kaçıyorsun. Nasıl şimdi Rus harbinden sonra Rize’yi terk edenlerin çoğu geri dönmedi öyle. Sivas’ta, Tokat’ta, Amasya’da o civarda yerleşen bir sürü Rizeli var. Dağ köyleri kalabiliyor, düşman oralara ulaşamıyor. Daha güvende hissettiler kendilerini. Ruslar Cimil’e de gelmiş, birkaç kişi karakol kurmuş, telefon hattı çekmişler, yemeklerini köylüden parasını vererek almışlar. Herkesin söylediğine göre kötülük yapmamış, ırza tasallut etmemişler.


1967 yılında Hollanda’dan gelen amcamın oğlu Memiş Kumbasar’ın getirdiği fotoğraf makinasıyla çektiği resim. 8 atlı Cimil Başköy’den Erzurum/İspir Salasur (Aksu) köyüne giderken, rakım 2.700 m.
Soldan sağa: Yakup Saral, Sami Kumbasar, Mustafa Saral, Avni Kumbasar, Nevzat Dikmen, Fuat Aşar, Bahri Saral.


İyi de bu Ruslar Rize’de nereye gelmiş, nerede karargâh kurmuşlar, önemli şeyler bunlar ama tam bilen yok…
Biz de bilmiyoruz, babamdan bir şey duymadım. Tarihe bigâneyiz, benim zamanımda olanlar bile kayboluyor. Rize’de ilk çay atölyesi Çiftekavak’ın orada kurulmuştu. Ama nerede bilmiyoruz. Onu Rami Rakıcı var Rize’de; Tek-Gıda İş Sendikası’nda çalışmış, onlar iyi biliyorlar. 1947’de Fener’de kuruluyor. Daha erken açılması lâzım, ama Alman harbinden dolayı, İngilizler makineleri gönderemiyor. 

Peki Rize’ye ilk yerleşen dedeniz mi, babanız mı?
Dedem. 1876’dan sonra (1. Meşrutiyet) okuma hevesi başladı. Trabzon’da Ayasofya Camii’nin bir imamı da Kumbasar. Öyle dinî alanda okuyan da var. Babam, asıl okuyan o. Dedemin tahsili o zaman ne idi bilmiyorum. Dedem en son hapishane müdürüydü. Anne dedemle de amca çocuklarıyız, annemin soyadı da aynı. Anne dedem de Samsun’da hapishane müdürü. Babamı o okutuyor.

Peder ne okuyor? İsimlerini de söyleyelim…
Dedem Murat Kumbasar, pederin ismi Fikri Kumbasar. Babam Trabzon Lisesi’nde okuyor en son. Orada okurken Ruslar geliyor, Karadeniz’i bombalıyorlar. 1916’dan evvel. Trabzon Lisesi kapanıyor. Babam gidiyor, Sivas’tan mezun oluyor. İstanbul’a gidip Hukuk Fakültesi’ne kaydoluyor, İstanbul’u işgal edilince Hukuk tahsili aksıyor.
Dedemin en büyük oğlu Sıdkı. Rize’de avukatlık yapan Murat Kumbasar’ın babası Osman Kumbasar, o erken öldü. Diğer kardeşi Ruhi ve kız kardeşi Merkube onlarla beraber muhacir oluyor. Babam Rusların çekilmesi üzerine döndükten sonra Batum taraflarında bir yerde askerliğini yapıyor. Ondan sonra Cumhuriyet kuruluyor. 1924’de Rize, Trabzon’a bağlı sancak. Babam 1924’te ilk Arhavi nahiye müdürü oluyor. Rize’ye bağlı Arhavi de. Nahiye o zaman. Hopa kaza.

Sonra Çayeli ve İkizdere’de görev yapıyor değil mi?
İkizdere’de de görev yapıyor. Sonra Fındıklı’da. En uzun Çayeli’nde kalıyor. Hatta zannediyorum, şapka isyanları sırasında Çayeli’nde idi, 1926’larda. Ferkanlı Hoca diye bir hoca duydunuz mu, o hoca zamanında babam Çayeli’nde nahiye müdürlüğü yapıyordu. O zaman nahiye müdürünün evi yok, arabası, bir şeyi yok. Atla tabi, 20 jandarman oluyordu, eşkıya takibine çıkılıyordu, en mühim iş oydu o zaman. 1930’a kadar eşkıya dağdan inmemişti. Asılacağından korkuyordu, gelip teslim olamıyordu.
Şöyle bir hatıram oldu. Kayabaşı’nda Mahmut Çebioğulları diye bir aile var. Ben Rize’de diş hekimliği muayenehanemi açmıştım. Bir gün iki tane kısa boylu adam geldi. Dişleri ağrıyor, ama çok korkuyorlar, siniyorlar bir kenara. Neyse dişlerine baktık, çekilecek dişlerini çektik. Adamların biri levhaya baktı, dedi ki bizim nahiyede bir Fikri Kumbasar var idi, onu tanıyor musunuz? Babamdır, dedim. Dediler ki o bizim hayatımızı kurtardı. Birinin adı Celal Mahmutçebioğlu diğeri Kaya Mahmutçebioğlu, eşkıya imişler. Bu kadar boyla nasıl eşkıyalık etmişler bilmiyorum. Bize af çıktı dediler ama biz korkudan dağdan inemedik. Baban nahiye müdürü idi, aileyi tanıdığımız için geldik teslim olduk. Yoksa başka biri nahiye müdürü olsaydı gelip teslim olmazdık. Baban hayatta mı dediler. Babam o zaman hayatta, ama hasta. Anam ben çok küçük yaşta iken ölmüş, evde de kimse yok. Eve götürdüm, babamın elini öptüler, sarıldılar. Babama dedim ki, sen bunları bize hiç anlatmamıştın. Babam da, bunlar bir tane değil ki dedi. 1930’dan sonra babamı Hopa’ya kaymakam vekilliğine tayin ettiler. Valiyle geçinemedi. Hurşit diye biri. Ters bir adammış, babam da öyle. Geçinemediler. Babamı Hopa’dan Şemdinli kaymakamlığına tayin ettiler. Şemdinli’ye 3 ayda gidemezsin o zaman. 1930’da 4 çocuğu var, ben henüz yokum. Gitmedi, o zamanlar Hukuk Fakültesi’nde okuyanlara dava vekilliği hakkı var, ona başladı, bütün Rize’nin tapu davalarına babam baktı. Çayeli’ne de giderdi. Sonra 1944’de ağabeyim avukat oldu. Bütün işlerini ona bıraktı. Ağabeyim de Hukuk’ta okudu.
1966’da babam rahmetli oldu. 69-70 yaşlarında idi. İyi dayanmış o nesil insanı.


1977 Temmuz ayında İspir Salasur (Aksu) köyünde, arkadaşlar ve köylü çocuklar ile.

Peki siz o zaman Rize’de mi oturuyorsunuz babanızla beraber, yoksa aile Çayeli, İkizdere… geziyorlar mı?
Hayır, o zaman ben yokum zaten. Annem birini alıp gidiyor belki, ama devamlı gidemiyor. Karadan gidiş yok, motorla gidiyorsun Çayeli’ne. Bir de ev, yurt müsait değil, 4 çocuk…

Rize’de nerde oturuyorsunuz?
Tophane mahallesinde. Maalesef evimiz yıkıldı, arsalarımızı böldük, kızlara mal bir tek biz verdik. Öbürleri vermemiş. Canavar Düdüğü, bizim mahallede kurulmuştu. O zaman Alman Harbi vardı. Birisi Dağbaşı’nda Kırbaş İsmail dayı ve Mehmet dayı, iki bekçi vardı. Karartma yapılacağı zaman düdüğü çalarlardı. Şimdi benim orada bir parselim kaldı. İki parselim vardı, birisini yarı fiyatına bir mescide verdik. Diğerlerini politika yaparken satmak zorunda kaldım.

Tahsil Yılları ve İlk Memuriyetler 
Tahsilinizi biraz konuşalım… 
İlkokulu Tophane mahallesinde İstiklal İlkokulu’nda okudum. 1944’de girdim, 1949’da bitirdim. Sonra Rize Ortaokulu var, şimdiki lisenin yerinde. Biz Rize Ortaokulu’nda son sınıfta okurken 1951’de Rize Lisesi açıldı. Açılmasaydı ortaokulu bitirince biz de Trabzon’a gidecektik. Diğer iki ağabeyim ve babam Trabzon Lisesi’nde okudu. Liseler bizim şansımıza 3 yıla indi. Bir sene kazandık. Şimdi Metin Kazancı Lisesi oldu. Ortaokulla lise aynı binadaydı. 


1975 yılında Cumhurbaşkanlığı köşkünde bir resepsiyon. Sami Kumbasar ve eşi cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ve eşi ile.

Hocalarınızdan meşhur kimseler var mı? 
Bir tarih hocamız vardı, Ömer Çakıroğlu. Matematik hocamız vardı, Mehmet Kanoğlu. Müdür olarak Ortaokulda Neriman Rakıcı vardı. Mehmet Erkan vardı, Mandevoğlu. Neriman Rakıcı çok enteresan bir kadındı, çok korkardık ondan. 

Türkçe hocalarınızı hatırlıyor musunuz? 
Türkan Hanım diye bir Türkçe hocamız vardı. Safiye Dağlar adında bir kimya hocamız vardı. Coğrafya hocamız, halen burada yaşar. Müveddet Sarabil diye bir tarih hocamız vardı. Rize Lisesi’nde okurken hocalarımız bazı arkadaşlarımızdan yaş olarak küçüktü. Rize’de ortaokuldan sonra liseye gidip okuyamayan, 7-8 sene bekleyenler vardı. Meselâ İstanbul belediye başkanı olan Aytekin Kotil vardı, 1934 doğumluydu. Şükrü Mete vardı, senatör oldu sonra, 1933 doğumluydu.
Rahmetli Ahmet Alemdar’la liseden arkadaşız. Hatta seneler sonra bizim sınıftan iki arkadaşımız vali oldu. Birisi Erol Zihni Gürsoy, Rize valisi oldu. İlk Bitlis’e tayin edilmişti. Çok efendi bir insandı, talebeyken de evliydi. Çaykaralıdır. O zaman da namazında niyazında olan bir arkadaşımızdı. İkincisi Yener Rakıcıoğlu; en son Hatay valisi, Sakarya, Bolu valiliği yaptı. 

Rakıcı soyadı hakkında bir bilginiz var mı?
Bunlar niye Rakıcı soyadını aldı? Herhalde rakıyla alakalı değil. 
Tam bilmiyorum ama bir hatıram var. Bir ara Yener’i vali yapmak istedik. İçişleri Bakanı MSP’li Oğuzhan Asiltürk, hanımı Tıbbiye’den sınıf arkadaşımdır. Benim hanımla da mahalle arkadaşıdır. Sevinç Hanım o zamana göre modern bir hanımdı, gıpta ederdik ona. Yani yadırgardık onu. Sonra başını kapattı. Nasıl oldu diye sorduk, kocam öyle istedi dedi. Meclis’te de buluştuk bir kere, eşimi de çağırdım. Asiltürk’e dedim, bizim bir arkadaşımız var, Yener Rakıcı, çok iyi bir insan, onu da vali edelim. Soyadında dolayı onu vali edemedi.
Benim bildiğim Rakıcılar İyidere’nin Köşk diye bir köyü var, o köydendirler. Bir kısmı gelip Rize’nin Fener mahallesine yerleşmişler. Maksut Rakıcı babamın halasının kocası idi. Bir gün ağabeyim ve babamın yazıhanesinde oturuyorum. Daktiloyu öğrenmişim, bazen dilekçe yazıp harçlık kazanıyordum. Maksut amca geldi, babamla kucaklaştı. Ben şaşırdım, eskiler böyle hiç kucaklaşmazdı. Babama bir şey anlattı. Babam, Maksut Efendi köye gidiyor musun? dedi. Yok dedi, daha gitmiyorum. Eskiden köydekiler bana sorarlardı, kimi muhtar edelim? Derdim, filanca muhtar olsun. Aradan zaman geçti, geldiler, filancayı muhtar edeceğiz, ne dersin? Edin, dedim. Aradan bir zaman daha geçti, filancıyı muhtar ettik, ne dersin? O zamandan sonra ben köye gitmedim. Yani gururlu bir adamdı. Bu Maksut amca, köyünden Fener mahallesine, Rize’ye gelip giderken arabaya binmemiştir. 

Arkadaşlarınızdan başka akademisyen veya politikacı kimler var? Liseden olanlardan; Aytekin Kotil. Rize’den sürgün giden Tuncay Mataracı. Aynı şekilde Trabzon’a sürgün giden Mahmut Kumkumoğlu, meşhur avukat. O da sürgün geldi bize Trabzon’dan. Sürmene’de Kemal Efendioğlu var. O da Trabzon’dan sürgün gelmişti. Iğdır’dan sürgün gelenler vardı. Demek ki o zamanlar disiplin cezası alanları sürüyorlardı, bir daha olmasın diye.

Din dersleriniz nasıl, ilkokulda, ortaokulda, lisede din dersi aldınız mı?
Çünkü 1949’da başladı din dersi.

Din dersi diye bir şey yok. İlkokulda konulduğu zaman ben ilkokulu bitirmiştim. Ortaokulda yoktu, sonradan kondu. Politika hayatımızda Tayyar Tuzcu diye CHP’den milletvekili olmuş bir öğretmenimiz vardı, din dersi verirdi ortaokullara.
Yalnız yazları camiye gidiyorduk, ya Kalkandere’den, ya da Güneyce’den idi hocalarımız, yani cami hocası. Caminin altında hocalarımız bize din dersleri verirdi. Yalnız din dersi değil, ilim irfan sahibi kişilerdi, bildiklerini bize aktarırlardı. Kışın zaten Rize’deyiz, okuyoruz. Tatilde iki-iki buçuk ay köyde kalırdım. Köydeki amcalarımın evinde.
Cami hocalarımızdan biri Güneyce’den Mehmet Bayar’ın babası Mustafa Efendi, diğeri Kalkandere’den İbrahim Eyüboğlu’nun dayısı idi. 

Rize Talebe Cemiyeti, Rize Talebe Yurdu İstanbul’a geliyorsunuz, üniversite tahsili için. 
Rize Lisesi’nin ilk mezunlarıyız. İlk önce Güneysulu bir arkadaşın yurdunda kaldık. Kadir Mısıroğlu’nun bir yurdu vardı, Sürmene Yurdu diye, Vefa’da. Orası 5 lira daha ucuz oraya gidip kalıyoruz. 

Kadir Mısıroğlu kendisi mi açtı orayı? 
Kendisi işletiyordu. Ticaret de yapıyordu. Kendisi de talebe idi, ama o işi de yürütüyordu. Bir gün geldi, başında kalpak. Beni unutmuş. Bize komünist diyordun, şimdi sen komünist kalpağı takmışsın, dedim. Necip Fazıl gelirdi yurda, bize konferans verirdi. Yine bizden küçük olan Dursun Ali Çemberci vardı. O da gelirdi. Necip Fazıl’ın adamıydı. Sonra Kadir Beyle arası açıldı. Kadir Bey Akçaabatlıdır, benim de nenem Akçaabatlı. Yurdun adı niçin Sürmene Yurdu, bilmiyorum.
4-5 ay sonra 1957’nin başlarında Rize Talebe Yurdu açıldı. Rize Talebe Cemiyeti Rizeli zenginlerden para toplayarak açmıştı bu yurdu. Tabii kaymakamlığa ve emniyete bağlı bir yurt. O yıllarda fazla zengin kimse de yoktu, meselâ Şevket Karadeniz farklı bir avukattı, uluslararası hukuka bakardı. Kuruluş sırasında 2500 lira para vermişti. 2500 lira veren ikinci kişi Ali Sohtorik, armatör. Erdal İnönü beyin kayınpederi. Üçüncü para veren Mustafa Murtazaoğlu diye bir inşaatçı, Gündoğdulu. Yine Derepazarı’nda soyadı Demireller vardı yardım eden. Rize merkezden Taviloğulları vardı. Taviloğulları zannedersen Bağdat’tan gelmişler. Doğru mu bilemiyorum, ama orada Bağdatlı mahallesi var. Ziya Kalkavan, o da fazla olmasa bile yardımcı olurdu. Hamdi Güveli diye birisi vardı. Hem dans hocası idi, hem de bu kuruluşlara yardımcı oluyordu. İsmet Köseoğlu vardı, imamın oğlu derdik.
Aytekin Kotil ve ben de kısmen organize ederdik. Güneysulu Fahri Taşkıran da yurdun müdürü idi. Onun oğlu şimdi belli derneklerde faaliyet gösteriyor. Talebeler 35 lira aidat veriyorduk, yabancılar 40 lira veriyordu. 


Yıl 1962, üniversite son sınıfta arkadaşlarım Erdal Akyürek, Şeref Yunusoğlu.

Yaklaşık kaç kişi kalıyor yurtta?
120 kişi. 40’ı yabancıydı, 80’i Rizeli. Yabancı olarak kalanlardan bazıları Adilcevaz kaymakamlığı yapan Nimet Müftüoğlu, şimdiki Kıbrıs Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu. Fakat Fahri Bey yumuşak yapılı bir adam, para vermeyene para ver diyemedi. 1,5 sene sonra icradan dolayı çıkarttılar bizi o yurttan. Sonra Vefa’da bir yurt daha kurduk. 50 kişilik, yine aynı ekip. Rizeliler Vefa Yurdu. Vefa Bozacısı’nın ilerisinde. Sonra benim Site Yurdu’na sıram geldi. Şehzadebaşı’nda devletin yurduydu. 4 sene sonra sıra geldi. Hâlbuki benden sonra gelenler orada kalıyordu. Tahsilimi Site Yurdu’nda bitirdim ve Malatya’ya diş tabipliğine gittim.

Sonra Rize’ye ne zaman döndünüz? 
Malatya’ya 5 aylığına gittim, ama 42 gün sonra askere gittim; İzmir’e yedek subay olarak. Dönüşte kura çektim, Bitlis. Orada diş muayene kliniği açtım. 21 ay askerliğimiz sürdü.
Askerden sonra babam yalnızdı, bir ağabeyim karayollarında çalışıyordu, bir ağabeyim vefat etmişti. Babamla geçireyim hayatımı diye Rize’ye geldim. Rize’de bir muayenehane açtım. Babam bana politikaya girme dedi. Ağabeyimi politika öldürdü sayılır. Hasta idi zaten, kendimi Rize Devlet Hastanesi’ne diş tabibi olarak tayin ettirdim. Kemal Demir o zaman Sağlık Bakanı. 1965 Mart ayında. Basri Âşık bir gün muayeneye geldi, parti aidatını ver dedi. Ben devlet memuruyum, parti aidatını nasıl vereyim, dedim.
Diş tabipliğine başladım, ayrıca muayenehane de açtım. Rize Devlet Hastanesi’ndeki polikliniği de ben faaliyete geçirdim. Muayenehanem de eski karakolun yanında, Atatürk Caddesi üzerinde, Kazdal Camii’nin az daha ilerisinde idi. Muhammet Kopuz’un kiracısıydım. 1968’den sonra sağlık işleri sosyalleşti. Ben de istifa etmek zorunda kaldım. 



Niçin istifa etmek zorunda kalıyorsunuz? 
Muayene iyi para getiriyor. Onunla ilgili bir anımız var. Jet bakan diye Vedat Ali Özkan adında Adalet Partili bir bakan vardı. Sosyalizasyon Daire Müdürü de sonra gelip Rize’den senatör olan Talat Doğan. Sosyalizasyon o zaman Sağlık Bakanlığı’na bağlı. Rize’de 1968’de 39 tane Sağlık Ocağı yapıldı. Biz Devlet Hastanesi’nde 12 hekimdik. Vedat Ali Özkan geldi, biz hiçbirimiz hastaneye geri dönmeyi kabul etmiyoruz. Sağlık Müdürümüz Remzi Bölükbaşı idi. 12 doktor gittik, oturduk. Sağlık Bakanı Vedat Ali Özkan niye kabul etmiyorsunuz, dedi bize. Kimse kalkıp bir şey demiyor. Hepsi de benden on yaş büyük. Gene iş bana düştü. Söz istedim. Buyurun dedi. Sayın bakanım, ben Rize’ye yeni geldim. Muayenehane açtım. Malzemeler aldık, bu aletlerin senetleri var. Ben hastaneye gelirsen, bunları ödeyemem, dedim. Borcuma kefil olun, ben gelip sosyalizasyonda kalayım. Adam birden şaşırdı, böyle bir usulümüz yok dedi. O halde nasıl kalalım, dedim. Borcumu kim ödeyecek? O zamanlar 800 lira devlet maaşı. Sosyalizasyon ne verecek diye bakmadık, ayrılacağız diye bahane ettik.
Benden sonra röntgen mütehassısı, sonradan Rize milletvekili olan Arif Şevket Bilgin kalktı dedi ki, benim de röntgenimi satın alın, ben de kalayım. Ali Ümran Çalık vardı, o da yedi senesini doldurmuş Rize’de, şef olarak büyük şehirlere gitmek istiyor. O dedi ki ben ayrılmak, şef olmak istiyorum. Bakan da şef olmak için imtihana gireceksin dedi. Adam birden sinirlendi. Sayın bakanım, biz doktoruz, bizi kem imtihan edecek, dedi. Zengin, anasının babasının parasıyla yurt dışına gidip, okuyup gelip görev yapan adamlar mı beni imtihan edecek? Ben burada okudum, imtihanımı verdim. Artvin’den, İspir’den buraya kadar tek hastane burasıdır. Ben ömrümde bir kürtaj yapmamışım ve bir vefatım yoktur. Beni bu halk imtihan etti. Anasının babasının parasıyla okuyup İstanbul’da, Ankara’da görev yapmış insanlara mı beni imtihan ettireceksin?
Bakan kızdı, sinirlendi. Onu verdiler Kahramanmaraş’a, beni verdiler Çorum’a. Başhekimi de bir yere Sağlık Ocağı’na tayin ettiler. Ben 3-5 ay rapor alırım diye düşünmedim, istifamı verdim. Parasını da almadım, yakıştıramadım kendime. Serbest kalınca da politika başladı.
 
Siyasi Hayat Zordur Ama Zevklidir Daha önce politika geçmişiniz yok değil mi?
Size mi talip oluyorlar yoksa siz mi niyetleniyorsunuz? 

Politikacı der ki, ben istemedim, beni istediler. Hakikaten bana herkes geldi, niye aday olmuyorsun? dedi. Muayenehaneden dolayı çok gidip gelen var, hastaneden dolayı da. Rize Lisesi’nin ilk mezunlarıyız, Rize’de kalanlardanız ve halkla iyi ilişkiler içindeyiz. Ağabeyim kurucu meclis üyeliği yapmış, Cumhuriyet Halk Partisi il başkanı. 1949’da babamı devirdi, kendisi il başkanı oldu.


1973, 15. Dönem TBMM yemin töreninde Sami Kumbasar.

O zaman Halk Partililiğiniz aileden geliyor.
Aileden geliyor, ama biz Osmanlı zamanında padişah taraftarıyız. Babam ve ağabeyimden dolayı adam geliyor seçimde kime oy vereceğiz diyor, devamlı bana soruyorlar. Sen niye aday olmuyorsun diye soruyorlar, Veliköy’de Kopuzlar var, Mustafa Kopuz, Şahmerdan Adalet Partili bunlar. Adalet Partisi’nin Veliköy’deki adamları. Bayram Ali Kopuz var, o CHP’li. Sen aday ol, masrafını biz vereceğiz, diyorlar. O zaman iyi kazanıyorum, günde 400 lira. Salarha deresinden çok ısrar oldu bana. Gene Potomya’dan (Güneysu) Kanburoğullarından Mustafa Kanburoğlu, Orhan’ın babası zaten yönetim kurulu üyesi. Sonradan mebus olan Şevket Yardımcı’nın oğlu Hasan Kemal’in babası ilçede benim yönetim kurulu üyem. Gündoğdulu Lütfi Kurt, ilçe merkez başkanım. Ben bire bir gezdiğim için, parasız pulsuz kimsesiz olarak... Benim ilk seçimlerde param vardı, ama mebus olduktan sonra mebus maaşına kaldım, babamın mallarını sattım. Başka bir gelirim yoktu. Dolmuşla gezmeye başladım. Yahut da arabamı birisi tutuyor, masrafını veriyordu. 

Sami Bey bir küçük parantez açabilir miyiz?
Rahmetli pederin Cumhuriyet Halk Partisi’yle olan münasebeti daha eskiye mi dayanıyor, Mustafa Kemal Paşa zamanına. Mustafa Kemal zamanında zaten nahiye müdürü idi. O zaman resmî memurlar da parti de görev alabiliyor. Babam Serbest Fırka’nın kurucusuyum, başkanıyım demişti bana. Babamın o zamanki yöneticilere karşı bir havası vardı. 

Belki Rize’deki büyük ailelere Mataracı gibi karşı duruş olabilir mi? 
Tabii, şimdi biz İkizdere’den gelmişiz. Bir nevi seni yabancı kabul ediyorlar şehir merkezinde. Ama ailelerin çoğu da dışarıdan gelmişler. Tuzcuoğulları Arhavi’den gelmiş, Mataracıların bir kısmı İkizdere’den gelmiş, Ekrem Orhon Derepazarı’na İkizdere’den gelmiş. Tabii Rize halkının çoğu İkizdere’den gelmiş. Tatoğulları, Kumbasarlar, Köseoğulları, Biberoğulları bildiğimiz belli ailelerin hepsi İkizdere’den gelip Rize’ye yerleşmiş. Yanlış işlere karşı çıkan bir yapımız var bizim.
Ben de meselâ 1978’den sonra partide genel kurul üyeliği yapmama rağmen önce İnönü’nün etrafındakilere karşı çıktım. Kemal Satır’a, Nihat Erim’e; hatta CHP grubunda Nihat Erim’in başvekilliğine karşı çıkanlardanım. 1971’de Demirel’i devirmişler, Adalet Partisi’nden kimse karşı çıkmıyor. Ben diyorum ki 232 mebusu var, demokratik nizamsa gelsin Demirel, olmayacaksa AP’den başka biri çıksın olsun. Nihat Erim’i niye yalandan sürüyorlar devreye?. Ben böyle derken, AP grubundan kimse ses çıkarmazken AP’den seçilen Erol Yılmaz Akçay o hükûmete bakanlık yaptı. Bir nevi yarı ihtilâl hükûmetiydi. Meclis’te hükümet programı okunurken, İstanbul milletvekili Eşref Derinçay, Urfa Demokratik Parti vekili Kadir Erovan, Demokratik Parti vekili Hasan Korkmazcan o gün karşı çıkanlardandı, bunu burada okuyamazsın diye bağıranlar onlardı, maalesef AP grubundan o zaman hiç ses çıkmadı. 

Peki size Adalet Partisi’nden de hiç teklif geldi mi? 
Hayır, Adalet Partisi’nden teklif yok, Adalet Partililerden var. CHP’ye aday olacaksan sen ol, seni tanıyoruz diyorlardı. Hatta en ön seçimimde bütün Adalet Partililer diyordu ki, sen liste başı ol da senden kurtulalım. Yoksa ikinciye kalırsan gelip bizim oyumuzu isteyeceksin. 

Halk Partisi’nden aday olan diğer arkadaşlarınız kimlerdi? 
6 aday var. Tayyar Tuzcu, Rize’de öğretmenlik yapıyordu. Çayeli’nden Selahattin Arıcı, sağlık memuru, Fındıklı’dan Tevfik Delioğlu öğretmen, avukat İhsan Oktay eski ilk başkanı, Osman Karaosmanoğlu Erzurum Orman İşletme Müdürü veyahut başmüdür muavini o zaman. Bir de ben aday olduk.
Rize’nin toplam 4 milletvekili var o zaman. Aday olmaya karar verdim, önce Salarha’dan işe başladım. Andon’u çok iyi biliyoruz. Eski yaylacıyız ne de olsa. Önce Harver’den başladık. Elimde bir köy haritası, delege listesi, bir de şoför. Yalnız dedim, şoför CHP’li olmasın. Başka partiden olsun. Onu sevmezler, bana da rey vermezler. Hiçbir ilçe başkanımla gezmedim. Adamı sevmezler, bana rey vermezler diye düşündüm. Ön seçimde Andon’dan başladık. Hem köy, hem delegelerle görüşüyoruz ve çıktık Andon köyüne, kahvaltıda yoğurt ve balı orada yedik. Hüseyin Mengen diye meşhur Âkif Mengen’in oğlunun bir hanı vardır. Handüzü’nde, o hana gider kalırdık. Altı saat atları orada düşüm yapardık. Orada Çağarankaya’da kalıp iki günde giderdik Cimil’e.
Salarha deresinden geçerken 2-3 kişi adamlara soruyoruz, adaylardan kimi tanırsınız diye. İhsan Oktay’ın adını biliyoruz dediler. O sizi tanır mı dedim, bir kısmı tanır, bir kısmı tanımaz dedi. Avukatlık yaptığı için gidip geliyorlar ona. Tayyar Tuzcu dedik, o bize tebrik yazıyor dedi biri. O sizi görse tanır, siz onu görseniz tanır mısınız, dedik. Tanımayız dediler. Selahattin Arıcı’yı zaten tanıyan yok. Osman’ı tanıyan yok. Şimdiye kadar hiç buraya gelen oldu mu dedim. Yok dediler, tebrikten başka gelen olmadı. Ortada bir boşluk vardı. O gün 16-17 köye uğradım. Sabah erken gittik. Kahvaltıyı orada yaptık. Yol da yok Andon’a. Arabayı bıraktık, oradan yürüyerek gittik. Döndük ondan sonra, Salarha deresindeki bütün arkadaşları gördük. 

Köylerden kaç delege var? 
Aldığı reye göre delege sayısı belirleniyor; tüzüğe göre 50 reye kadar bir delege. 50-100’e kadar 2 delege, 100’den fazla oy olursa 3 delege oluyor. Başka yerlere de gittik tabi, ön seçimlerde. Meselâ Çamlıhemşin’e gittik. O zaman 31 yaşındayım. Bıyıklarımı kaba bıraktım ki, büyük görsünler beni. Sen niye geldin, baban mı aday, amcan mı aday, ağabeyin mi aday, diye gelip soruyorlar bana. Ben 1969’da Meclis’e girdiğim zaman partinin en genci idim, en yaşlısı da İsmet İnönü. Benden genç AP’de iki kişi vardı. Birisi, Rasim Cinisli, birisi de Hasan Korkmazcan. Yaşlarımız dolayısıyla çok iyi dost olduk onlarla. Sonra ikisi de Demokratik Parti’ye geçti.
Çamlıhemşin’e gittik, Makvedis diye bir köy var. Çamlıhemşin’den iki kilometre yukarıda. Boğa güreşlerinin olduğu yer vardı. Diş hekimliği yaparken oraya gitmiştim. Özdemir Sevimli ziraat mühendisi, ben, Batır Morgül, Köksal Mataracı 5 kişi gittik ve gezdik. Makvedis’te kahve var, aynı Amerikan filmlerindeki cafeler gibi. İçki satılıyor, çay satılıyor. Bakkal gibi bir yer. Sahibi o kadar güzel yapmış ki. Onun dışında tahtadan bank gibi bir şey var. Orada oturdum. Biri geldi hayırdır sen arıyorsun burada, dedi. Dedim seçim var, aday olacağım, onun için geldim. Nereden dedi, Cumhuriyet Halk Partisi’nden dedim. Benden yaşlı adamlar, sen nerelisin dediler. Cimil diye bir köy var, oradanım dedim. Orada iyi at semeri yapılır, dediler. En iyi cili kullanırlar, atın sağrısını da vurmaz. Doğru bizim orada bir aile var ve semeri çok güzel yapar, dedim. Ne güzel milletvekili adayısın, tam bizim işi de biliyorsun, dediler. Bu benim çok hoşuna gitti. 

Cil denilen semerin altına konan şey mi? 
Evet, onun iyi cinsi vardır, ölçü alınarak yapılır. Cimil’den başka yerde de yoktu. Sonra bir ara Derepazarı’nda yapan oldu bunu. Eskiden yaylacılar gelirken bir gün kalırlardı, ölçüyü alırlardı, bunu yaptırırlardı. Çayeli’nden, Güneysu’dan gelen yaylacılar bizim Ovit yaylasına gelirlerdi. Böyle anılarla bütün delegeleri gördük, gördüğümü unutmadım.
Ön seçim oldu, ben liste başı birinci oldum. Osman Karaosmanoğlu bir reyle ikinci oldu, İhsan Oktay üçüncü, Tayyar Tuzcu dördüncü oldu. Yalnız Tayyar Tuzcu din dersi hocalığı yapmış ortaokulda. Gidiyoruz Çayeli’nde, Yalı kahvesinde oturuyoruz. Bir ayet okuyor, millet bizi bırakıp gidiyor onun yanına. 

Tayyar Bey ne mezunu idi? 
Edebiyat Fakültesi, ama din dersine giriyordu. Şairdi, güzel şiirler yazardı, güzel konuşurdu. Ben de mecbur kaldım, Tıbbiye’de okurken, hijyen diye bir dersimiz vardı. Papyon Sami diye bir Hijyen hocamız vardı. O bize hijyen dersinde bir şey öğretti, hiç aklımızdan çıkmıyor. Eskiden çeşmelerin başında bir yazı vardı. Susuz hayat olmaz, su hayattır diye. Ben de kalktım bununla konuşmaya başladım: “Ve ce’alnâ mine’l-mâi külle şe’in hayy”. O hocamızdan âyet olduğunu öğrenmiştik. Susuz hayat olmazsa partiler de demokrasisiz olmaz, partiler önemlidir deyip öyle giriyordum söz. Politika zor iştir. 

Peki Adalet Partisi’nden o seçimde kim var aday olarak Rize’den? 
Adalet Partisi’nden Erol Akçal var, liste başı. İkincisi Hasan Basri Albayrak oldu, Süleymancıların desteklediği bir adaydı. Süleymancılar beni de desteklerdi. Bazan namaz kılıyorum, oruç tutuyorum, cumaları kaçırmıyorum diye. Muayenehane Kazdal Camii’ne yakın, vakit namazlarını da kıldığımız oluyor. Cenazelere gidiyoruz. Erol Akçal’ın oruç tuttuğuna ben hiç rastlamadım. Seçimden önce iyisi diyorlar, seçimden sonra biz oluyoruz komünist, onlar oluyor Hz. Ömer’in torunu! 

1969’da başka parti var mı Rize’de? 
Millet Partisi var. 6000-7000 oy alıyor. Ondan evvel Rize’den Nazif Kepenek’in aday olduğu zaman 16000 rey aldığını biliyorum. Adalet Partisi’nden Fındıklılı Muzaffer Pehlivanoğlu var. Kendisi önce CHP’nin ilçe başkanı, kardeşi AP’nin milletvekili idi. Salih Zeki Köseoğlu var, o da ikinci oldu. Dördüncüyü hatırlayamadım.
Milliyetçi Hareket Partisi de var...
Millet Partisi olarak var, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi. O seçimde Tuncay Mataracı var. YSE müdürlüğüne geçti. Adalet Partisi’nden aday oldu, ama kazanamadı. Bir de Türkiye İşçi Partisi var o seçimde, ama Rize’den mebus adayı göstermedi. Müstakil bir adayımız vardı. Emrullah diye bir adam vardı, Pehlivantaşı’ndan. Geldi müstakil aday oldu. Rize’de belediye gazinosunda garsondu. Hep konuşma sırasını verirdi bize. Usulen aday olmuştu demek. Bir de Güven Partisi var, eski CHPli Mazhar Basa onların adayıydı. Benim akrabamdı. O aday olsaydı CHP’den, ben aday olamazdım, ayıp olurdu. 

Seçim sonuçları nasıl oldu peki? 
Biz 17.000 oy almıştık, bir milletvekili çıkardık. AP 45.000 oy aldı, üç milletvekili çıkardı. Sonra Hasan Basri ayrıldı, geçti Demokratik Parti’ye. Biz o zaman çok güzel çalışmalar içine girdik. Çaykur yasasında elele vererek çalıştık, çıkardık. O zaman senatörümüz vardı, Necmi Agun, o da senatoda çok yardımcı oldu. Hiçbirinin hakkını yiyemeyiz. Kanun teklifini benle Ahmet verdik. Bütün Karadeniz milletvekillerinin katkılarıyla bu işi başardık. Sene 1971 Aralık ayı. Daha sonra Haydar Özalp diye Gümrük ve Tekel Bakanı olan kişi bir türlü Çaykur genel müdürünü tayin etmiyor. Yeni bir kararnameyle değiştirmek istiyorlar, Ankara’ya almak istiyorlar. Meclis’te sert bir konuşma yaptık. Haydar Döven eski arkadaşım, utanmıyor musun dedim, yakışmıyor size. Rize’yi sel mi bastı. O zaman Çaykur’un binası olarak Yılmaz Otel diye bir oteli tuttular. 1973’de Çaykur’un yerini Rize belediye başkanı İsmail Ömeroğlu seçti. 

Anlatmanızı istediğim şeylerden biri, köye veya bir ilçeye gittiğiniz zaman ne anlatıyorsunuz, halka ne vaat ediyorsunuz? 
Ben hiçbir zaman bir köye gittiğim zaman birinin takdimi üzerine çıkıp konuşan insan olmadım. Köye gidiyordum, kahveye, habersiz tanıtıyordum kendimi. Ben milletvekili adayıyım veya milletvekiliyim diye. 4 senede ne eksik yaptıysam, onu bana söyleyin ki bir daha aday olduğumda onları yapmayayım. Siz sual sorun, ne istiyorsunuz, ne yapabilirim? Ama hiçbir şey vaat etmezdim. Milletvekili olduğumda Rize’nin hiçbir köyünde elektrik yoktu. Zaman öyle çabuk geçiyor ki, yeni nesiller elektrik her zaman vardı zannediyorlar. Yalnız Rize değil, Trabzon’un hiçbir köyünde elektrik yoktu. İstanbul’un hiçbir köyünde elektrik yoktu. Devlet eliyle hiçbir köyde elektrik yoktu. 1971 senelerinde Çay Kanunu, Bağkur Kanunu, Türkiye Elektrik Kurumu TEK Kanunu çıktı. Adalet Partisi, her ne kadar liberal ekonomiyi tatbik ediyorum dese de bütün iktisadî devlet teşekkülleri ve Çaykur o zaman kuruldu. TEK Kanunu da o zaman çıktı. Köy elektrifikasyonu başladı ve Rize’deki köylerimizi elektriğe kavuşturmaya başladı. 

Nasıl başladık?
O zaman üçte bir katkıyı halk yapıyordu, köylü veriyordu. Üçte ikisini de devlet. Rize’de o zaman çay parası iyi, köy elektrifikasyonu için hane başına 1000 lira düşüyordu. 200 hanelik 600.000 liraya oluyor, 200.000 lirasını köylü veriyordu. Parayı toplayan muhtar geliyordu, benim köyümü de elektrik programına alın diyordu. Rize’de 30 tane alınmış. Yapamayan kim var? Kırşehir yapamamış, Yozgat yapamamış. 30 tane buluyordum, genel müdüre diyordum, al senin paran kardeşim. Al bunları da programa. Bunlar boş kalacağına yap. Ben her sene 60-70 köyü programa aldırarak yaptırdım. Ben bunları yaparken diğer milletvekillerimiz de koşuşturuyordu. Bilhassa hakkını yemeyelim rahmetli Salih Zeki Köseoğlu da çok ilgilendi. Çünkü kaymakamlık yapmış, meseleleri bilen kimse idi. Ama ben hiç sıkıntı çekmiyordum. Çay parasından dolayı Rizeli geliyordu, katkı parasını yatırıyordu.
Rizeliler Kendisi İçin Bir Şey İstemez. 

Peki vatandaşın sizden istediği bariz şeyler var mıydı? Sizden ne istiyorlardı meselâ? 
Tabii, Rizeli şahsi işi dışında umuma ait şey pek istemiyordu. Yapısında yok. Hatta köyden birisi meselâ köy odası için gelse veya başka bir iş için gelse, geldiği zaman ona kızıyor; sen kimsin köyü temsil edemezsin diye diyorlardı. Herkes kendisini köyün temsilcisi zannediyordu. Bize de gelmiyor. Çay hariç, çayda birkaç kişi toplanıp geliyorlardı. 

Meselâ okul, cami, hükûmet konağı, yol için... 
Cami işi şöyle, benim bulunduğum zamanlarda zannedersem 16-17 tane Süleymancıların kursu vardı. Müftü olmak için liseyi bitirme mecburiyeti konmuştu. Dışarıdan imtihana giriyor yaşlı hocalar. Benim eşim Rize’de İngilizce öğretmeniydi. Geldi dediler ki bana, hocalar nerden İngilizce bilecek, hanıma bunu dedim, hanım da bana kızıyor haklı olarak. O da Arapça öğrenmiş o da onu biliyor dedim hanıma. Diploma almada birkaç hocaya böyle yardımcı oldum. Meselâ Müftü Haydar Sadıkoğlu’na. Tabii o, çok sevilen ve bilgili bir hoca. Yalnız Süleymancılarla geçinemiyordu.
Aslında Yusuf Karali Hoca’dan başladı Süleymancılarla geçimsizlik meselesi. Yusuf Karali Hoca mülayim bir hoca olduğu için, pek fark edilmiyor.
Yusuf Karali Hoca zamanında Süleymancılara karşı bir şey tatbik edilmedi. 1968’de Demirel zamanında çıkan bir kararnameyle bunların kursları kapatılmak istendi. Ama yapamıyorlar tabi. Dedikodusu olur diye. Ne zaman Nihat Erim başvekil oldu, bu sefer başladılar o tebliğatı tatbike. Bu sefer Süleymancıların kurslarını kapattılar. Ben onlara dedim ki, gelin bunu kolay halledelim. Ne istiyor? Bayındırlık Müdürlüğü’nden binanın raporunu. Oturulur bina olduğunu istiyor, bunları alın, bir de Diyanet’ten hoca tayin ettirin, açalım burayı. Bu sefer onlar da yanaşmadı. “Diyanet’ten birini Kur’an kursunu tayin ederlerse burayı dans salonu yaparlar” dediler. Onların başkanı Mahmut’un kardeşi benim il başkanım. Mahmut Kotil rahmetli oldu. O da bana seçimlerde yardımcı olmuştur. 

Onlar Adalet Partisi’ni desteklemiyorlar mı? 
Destekliyor, ama ön seçimde benim kazanmamı istiyorlar. Ben onlara hakikaten yardımcı oldum, O kavga öyle devam etti. Haydar Sadıkoğlu Hocaya dedim ki, kaç zamandır burada müftüsün, niye bunu Nihat Erim başvekil oldu diye tatbikata sokuyorsun. Ondan evvel sok bunu. Yanında bir başkası olsun, yoksa senin aleyhinde olur. 

Diğer partilerin Rize’de size yönelttiği tenkitler, sizin onlara yönelttiğiniz tenkitler nelerdi? 
Bizim o zamanki politikamız politikaya köyden başlamaktı. Bu, Ecevit’in 1971’deki köy politikasıydı. Biz tabii onların parti politikalarını konuşuyoruz. Köylülerin istekleri de oluyor. Elektrik yapılsın, direkler bir an evvel gelsin… Tabii elektrikleri yapmak da kolay olmuyordu. Yol yok bir defa. Ameleyle oluyordu bunlar. Meselâ İkizdere ve Çamlıhemşin’e en son elektrik getirebildik. Sebebi yüksek gerilim gelmemiş, yüksek gerilimi alan mütahit yapıp bitirememiş. Mütahit diyor ki oraya direğimi kim taşıyacak, meselâ Çamlık köyüne direği kim taşıyacak? Mütahit işçinin kalacağı ev istiyordu, direkleri köylü taşısın diyordu. Rize yağmurlu hemen çürüyor direkler.
Raşod diye bir köyümüz vardı, 1970’lerde muhtarı Ahmet’ti; o önceden geldi parasını yatırdı, köyüne elektriğini yaptık. 1974’te Ecevit zamanında elektrikte köy katılımı kalktı. Üçte bir de kalktı, çünkü üçte biri de herkes veremiyordu. Köydeki kocası askere gidenin karısı da verecek, fakiri de verecek, vermese diyecekler sen elektriğe para vermedin. Çok zor bir iş, onu kaldırdık. İkizdere’de bana kızıyorlardı, şu teller buradan gidiyor, bizim köylerde elektrik yok. Kayakum’da elektrik yok, Ayvalık’ta elektrik yok. İkizdereli santralden görüyor, elektrik gidiyor nereye gidiyor, Rize’deki çay fabrikalarına, Trabzon’daki çimento fabrikasına. İndirgeme olmamış yani köy elektrifikasyonu olmamış.
Ben iyi hatırlıyorum 1978’de İspir’e panayıra gittim. Sabah oldu kalktık, tıraş olacağız, gündüz elektrik yok İspir’de. Gece var, gündüz yok. Döndük o gün Trabzon’a, başmüdür ve muavini Süreyya Saraç var, İkizdereli, Rize’nin içinden yaylaya ve mezralara giden bir yol yapılacak, onları getirdik, rahmetli Yılmaz Balta da var milletvekilimiz. Geldik Muhsin Köymen diye bir muhtar vardı, onun evinde, Rize’de tıraş oldum. Rize’de geç yapmamıza rağmen hizmetleri erken getirdik yani. İspir’e hiç hizmet gitmemiş. İspir’de yüksek gerilim yapılmamış, bitmemiş.
Rize’de hep istek ferdi ağırlıklıdır. Rizeli hiçbir zaman eziyet etmez. Ben hiçbir Rizelinin borç para istediğine veya ben geldim otobüs param yok, gel beni memlekete gönder dediğine rastlamadım. Her il gelen seçmenlerini, milletvekillerini, senatörlerini memleketine gönderirdi, ama bizde olmazdı. Hatta bana Rize Birlik veya Rize’deki otobüs firmaları derdi ki, bak parasız kimse olursa her an otobüste yerimiz var, gönderebilirsiniz. Ama bizde adam yaya gider, kendine yedirip de gelip para istemez. Hele dağ köyleri şahsî hiçbir şey istemez. Umumi iş ister, Yollarının açılmasını isterler, işte o kadar. 

1973 seçimi biraz farklı değil mi? 1971 muhtırası sonrası ve MSP devreye gidiyor… 
Evet, biraz farklı. 1973 seçiminde senato seçimi de var Rize’de. Bizi Çorum’a tayin ettiren Sosyalizasyon Daire Başkanı Talat Doğan, bize hep komünist diyorlar o zaman, onun babası Hafız Kemal, Çayeli Habipoğullarından. Bir de Rize’de 39 sağlık ocağı onun zamanında yapıldı. Talat ağabey gel, bizden senatör adayı ol dedik. Amcamın oğlu var, Murat Kumbasar, il başkanı, ona aday ol dedim. Tayyar Tuzcu’ya dedik, sen senatör adayı ol, hepsi yok dedi. Mecbur bir senatör adayı bulacağız. Ankara’da buldum, Talat Doğan’ı. Talat Doğan, önce İzzet Akçal’a bir sorayım akrabamızdır dedi, bir tarafı da Karasu’ya dayanıyor. Sor ama rey verecekse dinle dedim. Seçimde nasıl olsa rakipsizsin. Senatör adayı olacaksın, Çayeli’nin reyini iste ondan. Neyse sordu geldi, kabul etti, gittik yatırdık Talat Bey’in parasını. 5000 lira o zaman aidat. Parası da yok, Zonguldak Sağlık Müdürü Bitlisli bir arkadaşımız borç verdi ona. Beraber gittik o zaman İş Bankası Genel Müdürlüğü Ankara Ulus’ta, parasını yatırdık, ama ümidi yok. Kazanamam diyor. 

Adalet Partisi’nin adayı kim? 
Adalet Partisi’nde ön seçim var, dört adayı var Senato için. Birisi eski senatör Necmi Agun, ikincisi orman mühendisi Ahmet Somay, eski başmüdür, üçüncüsü operatör doktor Kerim Vardal, dördüncüsü Rize belediye başkanı Ekrem Orhon. Çok sıkıntılı bir dönem geçiriyoruz, Ekrem Orhon kazanırsa CHP’liler de oy veriyor ona, eski CHP’li diye. İkizdereliler ona rey veriyor. Ekrem Bey, 1957’de CHP milletvekili adayıydı. 1963’de CHP’den belediye başkanı seçildi. Karayı doldururken gemiyi beraber batırdık. 1965’te ben Rize’ye geldim. 1966’da Adalet Partisi’ne geçti. Hatta Demirel’den yardım alabilmek için Rize’de yaptırdığı apartmanın adını da Demirel Apartmanı koydu. Sonra onu değişmişler, Ekrem Orhon Apartmanı olmuş. O zaman Amerika yardım teşkilâtı var, o yardım teşkilâtının başında Ahmet Buldanlı var, sonradan Muğla milletvekili oldu. O da yardım ediyor Ekrem’e. Eski Amerika’nın ne kadar çalışmayan dozeri varsa, onları gönderiyor Rize’ye. Ekrem Orhon da onları diziyordu, 23 Nisan’da, 29 Ekim’de geçit yapıyordu.
Bizim bir senatör adayımız var. Seçime girmeden senatörlüğü kazandı. Biz yine mücadele ettik, yine 6 adayız. Bu sefer devreye bir aday daha girdi. İhsan Oktay, üçüncü olunca istifa etti. Ardeşenli, Askoroz’daki Eğitim Enstitüsü’nün de müdürlüğünü yapan Şinasi Eskiçırak girdi bizimle beraber. Ben bu sefer birinci sıraya geldim. Osman Karaosmanoğlu ikinci sıra oldu gene. Üçüncü sıraya Selahattin Arıcı, dördüncü sıraya da Şinasi Eskiçırak. 

CHP başkanı İnönü 1969 seçimlerinde Rize geldi mi? 
Hayır, İnönü 1969 seçimlerinde hiç kürsüye çıkmadı. Ecevit götürdü işi o zaman da. Ecevit, Feyzioğlu, Nihat Erim. Nihat Erim’i Rize’ye gönderdiler o seçimde. 

Peki 1969’da Demirel Rize’ye geldi mi? 
Onu hatırlamıyorum. 1973’te Ecevit geldi. Ecevit seçimden önce de geldi, çok gezdi. 

MSP’nin devreye girmesi biraz Rize’deki siyasî dili değiştirdi mi? 
Evet, değiştirdi. 1973’de rahmetli Sudi Reşat Saruhan aday oldu. Sudi Reşat zannedersem avukattı. Saruhan ailesi de Rize’de kalabalık bir aile, tutanlar oldu, çalışanlar oldu. 

Onların ailesinin siyasî bir geçmişi var mı? 
Ailede CHP’liler var, Adalet Partililer var, Demokrat Partililer de vardı, ama MSP yoktu, MSP’li sonradan oldular. Onlar, esasında Rize Gündoğdu’dan Bozukkale dediğimiz bir yerdendir. 1955-56’larda Bozukkale köyü ikiye ayrıldı. Biri Yenikale oldu, diğeri yine Bozukkale kaldı. Hatta okul davaları vardı. Okul hangi tarafta kalsın diye. Ağabeyim avukatlıklarını yapıyordu. Oradan hatırlıyorum. Sudi Reşat Bey aday oldu. O zamana kadar bir köy vardı, MSP’ye çok yatkındı. Kendirli köyü, eski ismi Guloz. Orada Adalet Partisi rey alamıyordu. Bizden biraz fazla alıyordu, bizle AP eşit rey alıyorduk, 800 rey MSP’ye çıkıyordu. Uzun müddet öyle devam etti. 

Onun bir sebebi var mıydı? 
Bilemiyorum. Herhalde Kur’an kurslarının tesiri olmuştur. Eşref diye bir belediye başkanları vardı. Bir ara Köle Mehmet diye birisi belediye başkanlığı yaptı. Rize’de bir polisi vurmuştu, ben oradayken. Cürmimeşhut olmasın diye uğraş verdik onun için. Hatta Demirel Tavil Rize’de savcı idi, bizim Gündüz Kumbasar da hükûmet tabibi idi. Hadiseleri yatıştırdık, Kalecik köyünden Halil Karafazlı vardı, bizim iyi bir arkadaşımız. Sonra oğulları parti başkanlığı da yaptı ve milletvekili adayı oldu. Turgut rahmetli oldu. Babaları ve amcaları ile biz iyi arkadaştık. Babası ben politikaya girmeden evvel politikacıydı. Onun tesiridir herhalde bilemiyorum. 

Bir de Tütüncüler köyü vardı. 
Evet, Pazar’da. Tütüncüler’in eski adı Tavlat’tır. Ne güzel, sorunca benim de hafızam tazelenmiş oluyor. Benim gibi Rize’yi bilen, dolaşan mebus da bulamazsın! Herkesle birebir irtibat içinde olmuşuz ve 32 yaşındaydım. Ben şimdi 110 yaşındaki adamları bile tanıyorum. 1973 seçimleri enteresan oldu tabi. Demokratik Parti de var o zaman Rize’de. Hasan Basri liste başı Demokratik Parti’nin, Sudi Reşat Saruhan MSP’nin, öbür tarafta ben liste başıyım. Erol Akçal Rize’de ön seçimi kaybediyor.

Listede üçüncüye düşüyor. Birinci sırada Mataracı mı? 
Hayır, Cevat Yalçın oluyor. İkinci Tuncay Mataracı. Dördüncü kim oldu bilemiyorum. Tabii ben o zaman çok daha rahatım. Meselelere daha bir vakıf olmuşum. Ecevit’i destekleyen 44 kişi içindeyiz, Nihat Erim’in başbakanlığına karşı gelen 44 adamız. Parti içinde 100 kişi Nihat Erim başvekil olsun dedi. Adalet Partisi’nin hepsi dedi. 

1974 CHP- MSP koalisyonunda sizin tavrınız nasıldı? 
1973’te zaten Oğuzhan Asiltürk benim iyi arkadaşım. Onu devreye ben soktum. Görüşmelerde önemli kişilerden biri oydu. Onunla Deniz Baykal görüştü esasında. Biz hanımından dolayı arkadaşız. Koalisyona Demokratik Parti yanaşmadı, MHP yanaşmadı. Oylar tutuyordu, MSP ile hükûmeti kurduk. 

Parti içinde bunların tartışmaları oldu mu? 
Olmadı. İktidar olunca olmuyor, iktidar olmayınca tartışma oluyor. Başka biriyle de kursan, iktidarda tartışma olmuyor. Kıbrıs çıkartmasını biliyorsunuz 1974’te yaptık. Ben o zaman Millet Meclisi idare amiriydim ve o gün Başbakanlık’ta Bakanlar Kurulu üyeleri haricinde milletvekili olarak bir ben vardım. Benimle beraber bir de Alev Coşkun Haberal bulunuyordu. Ben Erol Çevikçe’den öğrendim. Fındıklı ilçe başkanımız Nesli Şahinler geldi. Ben Sisko’nun Ecevit’e gelip Kıbrıs çıkartması yapma diye yalvarışını, 2 metre boyuyla Dışişleri Bakan yardımcısını gördüm. Rus büyükelçisini gördüm, gözümle şahit oldum. Hatta Demirel’in özel kalem müdürü de Ecevit’in özel kalem müdürü idi; Kemal Gücüyener.
Çıkartma önemli bir şey idi. Ama Amerika hemen ambargosunu koydu, haşhaş ekimini 1971’de Nihat Erim’e yasaklattı. Ecevit haşhaş ekimini açtı. Türkiye’de toprağa ne ekileceğine ancak Türk milleti karar verir, dedi ve ondan sonra geçimsizlikler başladı. Yurtdışına giderken Başbakanlık vekâletini Erbakan’a bırakmadı. Koalisyon bozuldu. Devam etseydi çok daha iyi olurdu. 

1977 seçimlerinde Rize’deki dağılım nasıl oldu? 
1977’deki dağılım 2-2 oldu. MSP 16.000 reyde kaldı. CHP ile AP 2-2 oldu. İzzet Akçal, Tuncay Mataracı, ben kazandım. Ama AP reyde bizi geçti. Biz 41-42.000 oy aldık, AP 50.000’i geçti. 


1978 yılında Ankara’da yapılan CHP Kurultayı’ndan bir hatıra.
Üst sıra, soldan sağa: Mahmut Tuzcu (YSE İl Md.), Mustafa Perili (mühendis), Halil Çağatay (CPP İl Gençlik Kolları Başk.), Ali Berber (Hamzabey Mah.), Behçet Çamlaşır (Banka Md.), Bülent Ecevit (başbakan), Talat Doğan (Rize senatörü), Ömer Bayar (Rize Belediye Başk.), Batur Morgül (CHP Rize İl Başk.), Yılmaz Balta (Rize milletvekili), Sami Kumbasar (Rize milletvekili).
Alt sıra: Muhsin Hacıgençağaoğlu (CHP Gençlik kollarından), ?. 


1980 ihtilâlinden sonra siyasal hayatınız? 
Ben gene partinin genel yönetimindeydim. Demirel gibi 10 sene ceza yedik. 1987’de Özal’ın zamanında 49,5-50,5 oy oranıyla yasak kalktı. 1987’de bazıları bana dediler ki, sen ANAP’lı oldun. O sıra AKFA’da çalışıyorum. AKFA, ANAP’ı destekliyor. ANAP’lı değilim, etmeyin eylemeyin dedim. O zaman 400 lirama kıydım, hiç gelip çalışmayacağım dedim ve CHP’nin adayı oldum. CHP’nin milletvekili adayıyım. Geldim, hiçbir çalışmaya gitmedim. Hiç kimse mebus çıkartmadı. Ondan evvel bir seçim yapılmıştı, o seçimi Anayasa bozdu. Yeniden delege usulü ile yapılsın, ön seçimle yapılsın diye Anayasa Mahkemesi bozmuştu.

1987’den sonra Rize’den aday oldunuz. 
1987’de aday oldum, ondan sonra yok. 

Yarın Yüzyıl Önceki Rize’ye Dair Rize’de eski komşularınız kimlerdi, mahallenizde kimlerin evi vardı? 
Sami Kumbasar: Bizim Canavar düdüğüne çıkan yol, ta Peripol’a çıkan yol sağa ve sola ayrılıyor. Yolun sağ tarafı Yeniköy mahallesine kalıyor, sol tarafı ise Tophane mahallesine. Tophane mahallesinde ilk Potomya’dan olan Hacı Memiş’in oteli vardı. Yıldız Oteli. Ondan sonra Hacı Hüseyin Kumbasar’ların evleri vardı, Tahsin Mahmudoğlu’nun evleri vardı. Yine yolda Tuzcu Reşat, babaları Nidai’nin evi vardı. Ondan sonra babamın aldığı Kumbasar Fikri’nin ve kardeşlerinin evleri vardı. Ondan sonra Mahmudoğullarının evleri vardı. Aydın Mahmudoğlu’nun babası.
Daha yukarı çıkıyorsun, Şerbetçiler denilen yine Mahmudoğulları, Necip Mahmudoğlu vardı, şoförlük yapardı, Hamid Mahmudoğlu vardı. Hamid rahatsızdı biraz. Kızı Suyabatmazlar’dan biriyle evlidir. Yukarıda ablamın gelin gittiği Nevzat Mahmudoğlu ve babasının evi vardı. Ondan sonra Tevfik ve Salih Mataracı’ların evleri vardı. Ve Mahmudoğullarının evleri vardı, en kalabalık Mahmudoğullarının evleri idi.
Sağ taraftan çıkarken Taşçıoğlu’ndan, hemen Hakkı Mataracı var. Hakkı Mataracı’nın Rize’de belediye başkanlığı yaptığını biliriz. Kendisini de tanıdık. Oğlu Mustafa Mataracı, onun oğlu Şevki Mataracı ve Rauf Mataracı beraber okuduğumuz arkadaşlarımızdan. Ondan sonra Karasüleymanlar vardı, öğretmenim İsmail Karasüleyman vardı. Onların evleri vardı. Onlar esassında Peripol’dan gelmişler. Yanında yine Eyüboğullarının evleri vardı. Kazdal’ın evi vardı. Köylerden gelenler de yerleşti tabii. İkizdere’den Muhittin Biberoğlu, İkizdere’de belediye başkanlığı yapan Ali Biber. Torunu Ayhan Biber belediye başkanlığı yaptı, hatta bir kızı benim sınıf arkadaşımdı. Sonra Trabzon senatörü olan Hasan Güven’le evlendi. Ondan sonra yine Kazmaz’ların evi vardı. Yine Eyüboğlularının evleri vardı. Sonra Mehmet Mataracı’ların evleri vardı. 

Bu evlerin hepsi bahçeli değil mi? 
Evet, hepsi bahçeli. Eski evler, taş ve ahşap. Dolma yerleri var. Bazıları yeniydi meselâ. Kazdal’ın evi en yenisi idi. Değişik bir evdi. Başhekimler orada kalırdı. Sonra Kumuşoğulları vardı, onlar sonradan geldi. Kazmazlardan yer aldılar. Orada yeni bir ev yaptılar.
O eski evlerden birkaç tanesi o yokuşta hâlâ durur, Canavar Düdüğünde. Kumuşoğullarının evi duruyor meselâ. Yıkılamıyor zaten şimdi, eski eser oldu hepsi. Esat, yıkamadı onu eski eser oldu. Ben korkumdan benim evi yıktım. Bizim ev de eski eserdi, en eskiydi. Biz de Tuzcuoğullarından almışız. 80-90 sene evvel orayı. Oraya yerleşmiş babam. 

Peki ailenizin münasebette olduğu hocalar var mıydı? Meselâ eski müderrisler veya şeyhler…
Alaattin diye bir hocamız vardı. Babam Alaattin hocanın en iyi ahbabı idi. Benim muayenehaneme gelirdi. Babam Rize’deki tüm hocalarla irtibat içinde idi. Hepsi gelir giderdi. Çünkü Rize’de mahkeme işini bilen yoktu, tapu işini bilen yoktu. Bütün tapu işlerini babam hallederdi. 16 kuruşluk pulla dilekçe yazılırdı, bazılarının 16 kuruşu bile olmazdı. Bütün bunları ben bir kuruş almadan yazmışımdır. Eğer para alacak olsaydım koyacak yer bulamazdım. 

Eski Rize’de Kitabevleri Rize’de hangi kitapevleri vardı? 
Abdullah Birkan’ın vardı. Abdullah Bey çok kibar bir kitapçıydı. 1960’a kadar doğru dürüst kitap bulup okumak mümkün değildi. Yakup Kadri’nin Yaban’ı, daha çok harpteki sefaleti anlatan kitaplar vardı. 1961’den sonra başladı bazı kitapların satılması. Benim de Birkan’dan aldığım çok mesneviler vardı.

1940’ların ikinci yasında Millî Eğitim Klâsikleri Rize’ye gelir miydi? 
1943’lerde başladı. Halkevi’ne geliyordu. Orada okumak isteyen okurdu. Musa Güveli vardı, kitap satan. O ders kitaplarını satardı. Onun dükkânı hemen Osman Mataracı’nın dükkânının yanında. Belediyenin karşısında. Arka tarafa da bakıyor, ön tarafa da. Bir de Muradoğlu ailesinin bir kitabevi vardı. Onlar da zannediyorum MHP’li oldular. Bir kısmı benim, bir kısmı DYP’nin delegeleriydi. Eski sinemanın, Yardımcılar’ın sinemasının orada. Bir tanesi de onun karşısında Çanakçı vardı. Silyancı bir çanakçımız vardı, Çanakçı Dursun Ali, onun karşısında. Onlar hep kalktı şimdi. Ülkü kitabevi Sümerbank’ın yanında. Onların bir kardeşi veya amcası da Rize PTT müdürü idi, Memiş Ali Muradoğlu.
Klâsiklerin satış için Rize’ye ne kadar geldiğini tam bilmiyorum. Belki okullara dağıtılırdı. Lisede, diğer okullarda vardı o tür klâsikler. Lisedeki kütüphanelerde vardı. Ben hatırlıyorum, bana Ebu Müslim’in vazifesini vermişti, tarih hocası. Hayat Ansiklopedisi diye bir ansiklopedi vardı, Halkevi’nde, oradan iki sayfa yazdım verdim.